30 Ocak 2011 Pazar

intercar 1 ( 2009 ) Hayallerinin peşinden koşmak...ALMANYA-HOLLANDA-BELÇİKA-FRANSA-ANDORRA LA VELLA-İSPANYA-MONACO-İTALYA-İSVİÇRE



 

VE İNTERCAR 1



1 dream,2 turkish man,20 days,5500km,9 country,24 city,1 car....
Thanks to everyone who helped us....
we watch 'matt harding videos'and we decided make a interrail.everything started with interrail soul.after we changed our plan to intercar.we started istanbul and ankara.we went to frankfurt with plane and we rent a car(golf:))
we traveled:
frankfurt-cologne-wuppertal-dusseldorf-a­mterdam-brussel-brugge-paris-nantes-les sables d lonne(atlantique ocean)-bordeaux-toulesse-andorra la vella-barcelona-marseille-cannes-nice-mo­nte carlo-monaco-milano-como lake-zurich-stutgart and frankfurt...
(biz inandık ve başardık tüm avrupa yı 20 günde gezdik.5500 km yol yaptık.umarım sizlerde hayallerinizin peşinden koşarsınız tıpkı bizim gibi.umut iyi bişeydir.dünya ne kadar büyük olabilirdi ki?)
iki mutlu adam(metto ve ufuk)...ankara turkey 2009






















 








İNTERRAİL RUHUYLA YAPILAN İNTERCAR 1 MACERASI
Kocaman dünya haritası  salonun ortasına konup ülkeler belirlendiğinde, kocaman bir umuttu interrail!  Yaklaşık bir yıl sonra, küçük bir el haritasında sokak sokak ilerlerken ise  koskocaman bir umut!  Her yer yeni, her şey yeni, herkes yeni, umut yeni...Yepyeni!




Aşağıda okuyacagınız hikaye metto adında bir adamın  bir hayalini daha gerçekleştirmek için verdiği çabayı anlatmaktadır...bu hikaye hayallerini kovalayan ve içindeki ‘‘gezmek’’ ateşini  bir türlü söndüremeyen insanlara  adanmıştır.




Herşey 15 ekim 2007 tarihinde yine internet te boş boş dolaşırken nerde rastladığımı bilmediğim bir kelimeyle başladı.o zaman nerden bilebilirdim ki bu kelimenin hayatımı tamamen değiştireceğini ve içimdeki gezmek ateşine bir kibrit çakacağını...adı ne kadar kısa da olsa kendide bir o kadar uzun maceraydı bu.işte bu gizemli kelime:İNTERRAİL di.
Slogan basitti aslında:bir bilet insana bu kadar çok şey katabilir mi?evet yapabilir.
Işte o an düştü içime interrail aşkı.hemen gardolabımın bi köşesine bu sloganı yazdım ki her zaman gözümün önünde bulunsun ve  o yazıyı her okuduğumda biraz daha umut ediyim diye..
Evet umut iyi bişeydi.hayalde öyle,tıpkı gezmenin  ve görmenin ne kadar iyi bişey olduğu gibi.işte ben bu 4 şeyi birleştirip içimde patlamaya hazır olan bombanın fitilini o gün ateşledim.
Gidicektim uzaklara..,hemde arkama bakmadan fazla soru sormadan.hayal başlamıştı artık..
Üç gün sabahlara kadar araştırdım. Az cok bilgileri topladım.ve hemen ilk interrail rotamı çiziverdim.ispanya-fransa-belçika-hollanda-almanya..ertesi günü hemen bankada biriktirdiğim parayı euro ya çevirdim ve euro hesabıma yatırdım.yani işin en önemli kısmı olan maddi bölümü halletmiştim..heyecandan yerimde duramıyor her gun ama hergun arastırıyordum..ama işin zor kısmının arkadaş bulmak oldugunu farkedememiştim.arkadaslarıma interrail dediğim zaman yüzlerindeki o boş bakışı,ya o da neymiş deyişlerini hiç unutmam.haliyle arkadaşlarıma interraili anlatana kadar yaz geldi ve tabiki ben 2008 yazı için planladığım gezimin suya düştüğüne şahitlik etmenin burukluğunu yaşadım
Önceleri çok üzülsemde, daha önce interrail yapanlarının anılarını okuduğumda hafif bi tebessüm oluştu yüzümde.her sene tüm planlar yapılır; ya para çıkışmaz,ya son anda satış yapan bir arkadaş olur yada vizede çıkan ufak bir pürüz tüm planı bitirmeye yeterli yazmışlardı..işte o an anladımki bu işi yapamazsan bile üzülmeyeceksin,pes etmeyeceksin,içinde yanan ateşi söndürmeyeceksin.
Bende aynen öyle yaptım oturup ağlamak yerine 2009 yazı için plan yapmaya başladım.olmazsa 2010,olmadı 2050:)..farketmez sonucta ben yapacaktım arkadaş vazgeçmek yoktu benim kitabımda.




Kasım 2008 de cocukluk arkadasım ufuk ankaraya geldi.bir akşam sır cafe de oturmuş nargilelerimizi içerken attım ortaya fikri..ufuk bu olayı yapabileceğim tek arkadaşımdı.herseyi kafasına takmaz,gezmeyi görmeyi seven,maceraperest,korkusuz,heyecanı seven biriydi.konuyu anlatınca dikkatle dinledi beni tam 1 saat..ve sogukkanlı bi biçimde döndü bana:
Eee olum yaparız bunu ne ki deyiverdi:)yani bi anda şaşırdım.bu kadar basitmiydi ki bu olay yoksa ben mi büyütüyordum..fikri düşünmek üzere ayrıldık..,




28 ocak 2009
kızarkadasım bihter le buluştuk.interrail işi ne oldu gibisinden sordu.bilmiyorum diyince bu ateşin asla sönmeyecegini ve bu sene bunu yaptın yaptın yoksa birdaha fırsatın olmayabilir deyince bi anda işte bu meto bas gaza dedim,işte aşkım bana sonuna kadar destegini vermişti..onu cok seviyorum..ihiiii.. ve hemen aradım ufugu: ben gidicem abicim varmısın dedim.hemen eşimi arayım döneyim sana dedi.15 dk sonra ‘varım’ cevabını almak bi anda inanılmaz duygulara kapılmama yol açtı.o an ki duygularımı anlatamam..işte sonunda yol arkadaşımı bulmuştum.




28 0cak 2009 gece
Hemen koyuldum işe.işte başlamıştı 2009 hayali..20 temmuz 2009-09 agustos 2009 arası tam tamına 20 gün..interrail bilet fiyatları,uçak biletleri,hostel rezervasyonları....
Hummalı bir çalışmanın içinde buldum kendimi.o gece 4 e kadar arastırdım.bilgilerimi tazeledim.uyudum.rüyamda bruksele gittim:)
Sabah uyandıgımda mutluydum.ve ilk soru oluştu kafamda.acaba biz başarabilcekmiydik?




29 ocak 2009
önceki gece uçak bileti konusunda arastırdıgım myair firmasının gidiş dönüş milano biletinin 110 euro dan 260 euro ya çıkması interrail macerasında yediğimiz ilk ama son olmayan darbeydi:)daha dün baktıgım biletin fiyatı 2 kat artmıstı..anladık ki bu tarz ucuz ucak fırmalarının sagı solu belli olmuyo.bu da bi tecrübe oldu bize..
Halbuki rotamızı da çizmiştik bile:
Milano-bern-münih-stutgart-duseldorf-koln-amsterdam-rotterdam-bruksel-brugge-paris-barcelona-marsilya-nice-monte carlo-monako-cannes-milano....
Heyecan verici bir rotaydı.kolay değil tam 7 düvel..7 koca ülke yaklaşık 20 şehir..toplam 20 güne nasıl sığacaktı bende bilmiyorum..
Myair milano biletindeki terslik bizi madrid yani ispanya dan başlayan bir rotaya itti.çünkü thy nin istanbul-madrid arası 570 ytll gibi promosyonlu bir biletini bulmuştuk.




30 ocak 2009




Yeni rotamız şu şekilde oluştu:
Madrid-barcelona-paris-brugge-bruksel-rotterdam-amsterdam-koln-duseldorf-munih-zurih-milano-cannes-monako-monte carlo-nice-marsilya-barcelona ve madrid..




03-şubat 2009
Thy den 3 ay sonra almak üzere rezervasyon yaptırmayı planlamıştım.ama ne zaman ki thy ofisine gittim ve bankodaki bayan bu fiyatların promosyonlu bilet oldugu ve sadece 3 gun rezerve edilebilicegini  soyleyınce 2.darbeyide yemiş bulunduk.yani sonuc suydu ya bileti hemen alacaktık yada bekleyecektık..hemen ufugu aradım parasının olmadıgını ve bulmaya calısacagını soyledı..umarım bu ayın 15 ine kadar bulur.cunku bilet fiyatları her an yukselebılır.benım param hazır ama işte...hayalimizin en azından biraz ayakları üstünde durması için biletlerimizi almalıydık.en azından somut birşeylerden başlamakıydık işe.
Bu arada hesap kitap işlerini yaptım.




Interrail bileti:469 euro
Ucak biletleri:300 euro
Hostel ücretler :ortalama gunluk 25 euro dan 17 gece kalsak :425 euro
Pasaport:100 euro
Vize:100 euro
Saglık sigortası:30 euro
Cıkıs harcı:10 euro
Tren suplementleri:150 euro
Yeme içme:gunluk 30 euro dan 600 euro
Canta v.s saymıyorum
Yaklasık toplam:2000 euro civarında bir masrafımız olacaktı planıma göre..




Bugun 1 euro 2.140 tl..yaklasık 4.500 ytl iyi paraydı.ama ne pahasına olursa olsun bu parayı biriktirecektim..umarım ufukta bulabilir..





05-şubat-2009
bugun yine bilet aradım fakat bulamadım.thy nin Madrid ucagının fiyatı halen aynıydı.ufuk istanbuldaymıs.görüşemedik.içimde garip bir his var.bir an önce şu biletleri alıp biraz daha umutlanmak istiyorum..umarım ufuk kısa zamanda bilet parasını ayarlar..saat 02.34 ve yavas yavas yoruldum.neyseki yarın çalışmıyorum.güzel bir uyku çekerim..




09-şubat-2009
izinli günüm.sabah kalktım ve hemen internetin  başına oturdum bilet aradım.thy nin Madrid den istanbula 2 dönüş uçagı vardı.biri dolmuş.yani dönüş için sadece 1 şansımız kaldı.1858 sefer sayılı uçak.umarım bu uçaga bilet alabiliriz.bu arada 2-3 gündür bir sessizlik hakim.ufuktan haber yok.sessizliği sevmiyorum.içimdeki heyecan azalsın istemiyorum.bugun yine baktım.thy ist-mad gidiş donus 540 ytl.ayrıca bir rehber kitap almalıyım.loney planet in  europa on shoestring kitabını tavsiye ediorlar.1143 sayfa biraz fazla değilmi?ayrıca kitap internet üzerinden satılıyor ve benim kredi kartım yok:( offf…




11-şubat-2009
saat:01.25 sabah 6 da işe gitmem gerekiyor ama şu saate kadar yine hergün yaptıgımı yaptım yani bilet aradım.lufthansa nın Berlin altarmalı biletini buldum madride.350 ytl idi.güzel fiyat.myair Milano yerine bari ye ucarsan 375 ytl dior.bari de italyanın en guneyınde.yani rotaya tamamen ters.ufuktan ses yok .napcaz bilmiyorum.karamsarlıga kapılmak istemiyorum ama para konusunda ufugun sıkıntısı olcak gibi görünüyor.umarım çözer.bugün Avrupa haritası üzerinde rotamızı işaretledim.güzel bi duygu.kalemle çizdim.umarım çizdiğim kadar gitmekte kolay olur :)uyumalıyım artık.benim bi işim var.unutma metto…




19-şubat-2009
saat:00.59
yaklaşık bir hafta süren sessizliğimiz bugün ufukla konuşmamla bozuldu.bu Cuma kredi başvurusunda bulunacağını,eger olumlu olursa onumuzdeki hafta bilet için gerekli parayı temin edeceğini söyledi.bu güzel bi haberdi.ayrıca ufuk benim biraz karamsarlığa kapıldığımı anladı ve rahat ol kardeşim eğer ALLAH tan bi mani çıkmazsa 20 temmuz daki o uçaga binicez inşallah dedi.yüreğime sus serpti.:)
thy nin ist-mad bileti hala mevcut ve fiyatı 570 ytl.yine kendi kendime şu anonsu yaparak güldüm ve mutlu oldum:the turkish airlines is flying to Madrid barajas airport the paasengers……uydurma bi anons ama olsun.yani Ankara dan yozgata giden aşti otobüsü değil:)
seviyorum bu anonsu.heheh.yarın izinliyim..life is life..




12-mart-2009 saat 23.30
uzuuun bir aradan sonra tekrar merhaba.bugun ufuktan beklediğim haber geldi ve  parayı hazırladıgını hesap numarası vermemi istedi.aksama kadar beklememe ragmen para yatmamıştı.acele etme meto yarın yatırır diyerek ispanya Madrid den başlayacak olan interrailimizin hayalini kurmaya devam ettim yatmadan önce..umarım yarın ufuk hareketini yapar ve bilet parasını yatırır.böylece hayallerimiz ayakları üstünde durmaya başlar…




13-mart-2009  23.50
hayatımın en hareketli ve uzun günlerinden birini gülümseyerek ve mutlu bir şekilde uğurluyorum…
sabah 11 de ufugun telefonuna uyandım ve postaneye parayı çıkartacagını soyledi.bu arada ben de bugun izinliyim..postanede cok sıra oldugunu ve parayı cıkartmak ıcın bır arkadasına verdıgını soyledı.yani para bugunde yatmayabilirdi.olsun dedim ve madem erken kalktım ucuz Madrid bileti aramaya başladım internette.lufthansa nın 350 ytl ye munih aktarmalı bir biletini buldum ama bu seferde Almanya üzerinden uçacagımız için transit vize lazım olur diyenler oldu forumda.bazıları bişey olmaz derken kafam iyice karıştı..şanssızdık ta bu kadar oldugunu tahmin etmemiştim.2 ay once  thy nin 540 ytl olan ist-mad bileti bugun itibariyle 631 ytl olmuştu:( euro tarihin en yüksek degeri olan 2.334 ytl ye,dolar da 1.830 ytl ye ulaşmıştı,otomatik olarak fiyatlarda tavana.myair den sonra bi darbede thy den yedik..
insan ucuza buldugu bi bileti almayıp pahalıya mecbur kalınca cok uzuluyo.dün gece çalısırken bir ağabeyime durumu anlatınca :olum ne treni amele gibi,kiralayın bi araba adam gibi gezin diyince,Allah Allah lan bu ne diyo diye kulak kabarrttıım.anlattı gecen ay almanyada araba kiralamıs cok uygun fiyata.gunluk ortalama 30 euro. hemen bi hesap yaptım.
30*20 gun=600 euro.yakıt km de 0.25 kurus yaksa toplam rotamız 6000(6 bin boru diil)km 0.25*6000=700 euro.yani arabanın bize maliyeti toplam 1350 euro civarıydı..diger taraftan,
interrail bileti 2 kişi:469*2=840 euro,supplementler 100*2=200 euro
şehriçi ulaşım metro otobüs v.s=100*2=200 euro
en az 12 gece hostel 8 gece sokakta yatsak:20 euro*12=240 euro yatacak yer
toplamda:1480 euro
yani arabada yatarsak eger 130 euro karımız olcak.bundan ziyade araba yani.istedıgın heryere istedıgın her saatte gidebilme şansı.tren bekleme ek ucret filan derdı yok.araba cok buyuk kolaylık ve şanstı.hesaplar yapıldı ufuga durumu bildirdi.hemen kafasına yattı ve ok dedi.aman allahım interrrail bi anda oldu intercar:).hehe.araba kiralayacaksak eger Madrid e gitmeninde bi espirisi kalmadı.madrid bileti ucuz diye tercih etmiştik.hemen ucuz bilet aradım.lufthansa nın promosyonlu İstanbul-frankfurt biletini buldum ve hemen ufugu aradım.onunda teyzesi frankfurtta oturuyordu.gezimize ordan baslamanın iyi olcagında anlastık.
bu arada saat 4 oldu. .ne para vardı ne bilet.bu arada ufukdan para istedik ama bende de para yoktu malum aysonu:)
hemen babamdan 300 ytl borç aldım.üstünü ben ekledim.evden cıktım ve ufugun aramamasına ragmen postaneye gittim ve adıma havale geldimi diye kısık bi sesle sordum..evet kelimesi hiç bu kadar güzel gelmemişti kulağıma.bankodaki kadın sevincime şaşırdı 491 ytl yatmış niye bu kadar sevindinki diyince döndüm hatuna:bu para bir bilete dönüşcek o bilet sahibi almanyaya gitcek ordan tüm Avrupa yani bu para kocaman bir hayale açılan ilk pencere diyince;kadın tabiki bişey anlamadı,mal gibi yüzüme baktı:) olsun baksın.o bana baktı bense işime.hehe.hemmmen fırladım atladım  arabaya kızarkadasımı işten kaptıgım gibi bastım gaza.saat 17.30 du ve 18.00 den sonra bilet ertesi gün alınabiliyordu..konya yolunda 2 makas 2 haroşe attım 17.55 de lufthansa nın cinnah cad.deki merkez ofisine geldik.bittom la koşarak daldık içeri.tarihleri ve sefer sayılarını verdim.474 ytl den 2 bilet aldım.894 ytl para verdim.ve biletleri almıştım artık..






lufthansa airlines
20 temmuz   2009  14.00    istanbul Frankfurt
08 agustos   2009  22.25   frankfurt İstanbul
elimde biletler sevgilime sarıldım ve tesekkur ettim.onun desteğini almak cok güzeldi.arabaya bindim ve ufugu aradım ilk cümlem şuydu.
frankfurt yolcusu kalmasınnnnnn……
sabah Madrid bileti alıp interrail yapmayı planlarken akşam Frankfurt bileti alıp araba kiralama işini girmiştik.hayat ne garip ve değişken..belki bu yüzden bu kadar güzel ve yaşamaya değer..
aynı gün gece 01.00
budget oto kiralama firmasından ww polo marka araba için 18 gün rezervasyon yaptırdım.579 euroydu..bizim işimizi hayli hayli görürdü.
Saat 4 e geliyor.artık uyumalıyım cok yoruldum ama mutluydum..bugun bizim dönüm noktamızdı…




14 mart 2009
Almanya daki halamın oglunu aradım ve davetiye göndermesini istedim vize için.tamam meto hemen bakıyım presüdüre dedi ve kapattı telefonu.işler cok sukur yolunda gidiyordu..ne güzel…biletimiz vardı araba rezervasyonunu yapmıstık geriye sadece vize kalıyordu..şimdilik epey yol almıştık..




30 nisan 2009
uzuuuun bi aradan sonra tekrar merhaba.işlerimin yogunlugu nedenıyle uzun bi sure ayrı kaldık.bu sürede cok fazla bir şey yapamadım.almanyadan haber geldi.insallah davetiyem mayıs 16 gibi elimde olcak.avrupa yol haritası aldım.otoban haritaları cıkarttım google dan.yeni bir gezi kitabı aldım.saffet emre tonguc un Avrupa da gorulmesi gereken 101 yer isimli.hoş bi kitap resimli ve guzel bilgiler var.işime yarayacak.ufuk pasaport cıkartmaya calısıyor.ufuk cephesinde işler biraz yavaş ilerliyor.bu arada ilk fırsatta pasaportumu uzatıcam.onuda aradan cıkartmak işleri azaltmak istiyorum.




07 mayıs 2009
bugun cok guzel bir gün.şu an itibariyle pasaportumu 1 yıl uzatmıs bulunuyorum.164 ytl verdim 4 saat sıra bekledim ama olsun.pasaport:ok
bu arada ilginç bi tesedüf ufuk da aynı gün aldı pasaportunu..ne güzel pasaportlarımız artık hazır.ufuk davetiye istedi almanyadaki teyzesinden.benim davetiye insallah bu hafta gelcek.saglık sigortası yurtdışı çıkış harcı ve vizeeeeeee..kaldı geriye..engelleri tek tek aşıyoruz.bugun itibariyle seyahatimizin başlamasına tam tamına 67 gün kaldı.zaman ne çabuk geçiyor.bu arada havalar ısındı ankarada.bu yazıları yazmaya başladıgımda kıştı..mevsim değişti ve planımız aynen işliyor..ne güzel.




24 mayıs 2009  saat:01.24
işler yolunda keyifler gıcır.şükürker olsun dün işyerinden izin aldım yurtdışı için ve bugun de Almanya dan davetiyem gelmiş bulunuyor.tapu gibi davetiyem var artık benim.oleyyy:) ufukla gorustum haftaya gelir benım davetiye dior.o da işyerinden izin istedi ve haziran sonuna dogru gelicekmiş izin belgesi..plana gore haziran sonu Ankara ya gelecek ve vize randevusu alıcaz.yavaş yavaş sona yaklaşıyoruz.geriye saglık sigortası yurtdışı çıkış harcı ki bunlar kolay işler ve büyük heyecan vizeeee kaldı…hadi bakalım hayırlısı..bekle beni brugge…:)bugunluk bu kadar…




10 haziran 2009  00.18
tamı tamına 40 günümüz kaldı.zaman ne cabuk geçiyor.bugun ufuk aradı.davetiyesi gelmiş.2 gun once Almanya vizesi için bankaya para yatırdım.26 tl bir kişi için.pin kodu aldım ve ufuga gonderdim.bugun ufuk Almanya vizesi için ilk adımı attı ve randevusunu aldı.25 haziran Perşembe sabah 9 30.haziran 20 gibi Ankara ya gelcek inşallah.bir hafta kalcak vize başvurusu yapıp dönecek.bende yarın başvuru randevusu almak için arıyacağım.umarım her şey yolunda gider.




11 haziran 2009   23.00
evveeeet..bugüm itibariyle Almanya vize randevusunu almış bulunuyorum.büyük gün 24 haziran 2009 Çarşamba saat 09.30
yer:Almanya Ankara konsolosluğu 2 veya 3 no lu kapı önü..
ufuk tan 1 gün önce başvurucam vizeye.randevuyu telefonda ıks adlı bi firmadan aldım.pin kodunu söyleyip telefonda kısa bi mülakattan sonra veriyorlar randevuyu.akabinde bir e-mail geldi ve gereken evrakların listesi yazılıydı.hadi bakalım hayırlısı.işin en zor kısmına geldik.vizeeeee..keşke yeşil pasaportum olsaydı…artık vize belgelerini hazırlamalıyım..şimdilik bu kadar..




15 haziran 2009  23.33
bugün vize için gerekli olan vukuatlı nufüs kayıt örneğini aldım.ne gereği varsa:)
diğer bikaç belgeninde fotokopilerini çektirdim.gerekli belgeleri azaltmaya çalışıyorum.çok gereksiz ve detaylı belgeler istiyorlar.vize beni düşündürüyor.alamazsak bütün planlarımız suya düşücek.endişem 2 taraflı.hem ufuk için hem kendim için.birimizden birimiz alamazsak hiçbir anlamı kalmıyor.umarım şu uyuz vizeyi alırız da önümüze bakarız..gezmek,görmek,yeni kültürler tanımak bu kadar zor olmamalı diye düşünüyorum..




17 haziran 2009  17.42
vize evraklarını tamamlamaya çalışıyorum.biometrik kelimesinide sağolsun Almanya tarafından öğrendik.biometrik fotoğraf çektirdim.rutuş yok 35*45 ebatında.tam bir odun gibi çıkmışım.mecburen sakalımıda kestim.bankadan hesap özetimi aldım.epeyce yol katetmiş oldum.geriye vize başvuru formu ve beyannamesi,saglık sigortası kaldı..azaldı azaldı biraz daha sabır…




18 haziran 2009 23.00
sağlık sigortalarımızı 30.000 euro temimatlı schengen ülkelerini kapsayan koç allianz sigorta 15 euro karşılığında yaptırdım.vize randevumuz yaklaşıyor evraklar artık tamam.beklemeye başladım.ufuk cumartesi geliyor ankaraya..oleyy




23 haziran 2009 00.15
ufukla hayalimizin başladığı yere gittik.bahçeli sır cafe.nargilemizi içerken artık son adımı atmanın heyecanı vardı ikimizdede.yaklaşık 6 ay önce kocamannnn bi hayal olan interrail biraz format değişerek intercar olmuştu ve hayallerimizin ayakları yere basmıştı artık.sadece vize kalmıştı.açtık kocaman Avrupa haritasını rotamızı gözden geçirdik.çok zevkliydi.hangi gün nerde olacağımızı kararlaştırdık.yanımıza alacaklarımızı ayarladık.hayali bile güzeldi..umarım vizemizi alırız.ufugu evine bıraktım.sabah vize randevum var saat 3 oldu.yatmalıyım..




24-haziran 2009   23.10
sabah 8 de alman konsoloslugunun önündeydim.9 gibi aldılar içeri.içimde garip bi his.biraz heyecan biraz korku biraz umut.ups kargoya 13 tl yatırdım.vize bölümün gectim.sıram gelince bankoya yanaştım.bayan evreklarımı istedi.daha önce italyaya gittiğimi söyledi sebebini sordu.gezi dedim.evrekları inceledi gayet güzel geçerken şok edici an geldi ve bana davetiyemi gönderen kişinin yani halamın oğlunu ekonomik durumunu bana bakmaya yeterli olmadığını ve bunun sorun
oluşturabiliceğini söyleyince o koca konsoloslukta buz gibi bi sessizlik oluştu sanki.zaman durdu şok oldum.hiç bozuntuya vermeden ekonomik durumumum iyi olduğunu anlatmaya çalıştım.hesabımda 4.450 tl oldugunu söyledim.bana göre sorun olmayabilir ama son kararı amirim verir dedi işlemimim bittiğini söyledi.çıktım dışarı moral sıfır.davetiyemin arkasında almanca yazmış alman makamı.hiç dikkat etmedim ki etsemde anlamazdım.halaoglunu aradım ve bana bunu gördüğünü ve alman makamının gelecek kişinin ekonomik durumu iyiyse eğer bunun sorun teşkil etmeyeceğini belirttiklerini söyledi..kızsam mı ağlasam mı..3 gün içinde sonuc evime gelcekti..sıkıntılı zorlu 3 gün başlamıştı benim için..




25 haziran 2009 00.35
içimde garip bir his.ben alamaz ufuk alırsa napardık.bu arada ufuk girmiş mülakata ve hiç sorun cıkmamıs.işte bu cok kotuydu.muhtemelen alıcak ve ben alamazsam ufugun yüzüne nasıl bakardım.tamam benım hatam diil ama adamı o kadar heveslendirdim emek verdırdım para harcattım planı kurdum ve son dakika gol yemek.umarım bunlar olmazzz.




26 haziran 2009 23.46
öglen cep telefonuma mesaj geldi.ups cargo evime bugun yollayacakmıs pasaportumu.eve haber verdim ve işime döndüm.babam aradı veeeeeeeeee
büyük haberi verdi.vize çıkmıştıııı..işte buydu mutlulukkkk.ne kadar sevindiğimi anlatamam…..yanımda işyerinde ağabeyme sarıldım öptüm:)
şükürler olsun almıştım vizeyi..artık engel kalmamıştı..yarında ufugunki gelcek.insallah o da alır da şu vize saçmalığı bi an once biter….
Vay be nerden nereye 2 gün ne kadar uzun sürdü…bekle bizi avrupaaaaaaa…




27 haziran 2009 22.48
ve ufuktan güzel haber geldi.ufuk ta almıştı vizeyi.işte buuuuuu..son engelide böylece aşmış oluyoruz.uzun uğraşlar sonunda artık düzlüğe çıkmıştık..cok mutluyummm.








01-temmuz 2009  22.56
bugun metro dan çadır aldım.30 tl verdim.2 kişilik ve bizim işimizi görür.ufukta uyku tulumlarını ve matları ayarlamış.kampta kalmayı düşünüyoruz.





13 temmuz 2009 17.05
yurtdışı çıkış harcını yatırdım.15 tl.ayrıca kameralarımızı şarj etmek için araba çakmak şarj aleti aldım 40 tl.çok harika bi alet.bit pazarına uğradım ve çakı aldım bi tarafı kaşık bi tarafı çatal.5tl…son olarak Ankara-istanbul otobüs biletimide aldım.33 tl nilüfer turizmden.Pazar gecesi saat 01.00 da aşti den hareket başlıyor hayale.pazartei yani 20 temmuz sabahı istanbulda olucam insallah.ufukta uçakla gelcek ağrı dan.ataturk havalimanında buluşcaz pazartesi saat 11.00 de.uçagımız saat 14.00 da.eksikler birer birer bitiyor..




15 temmuz 2009 13.17
az once ufukla görüştüm.bugun izinli günüm.4 gün kalmıştı.inanamıyorum 2 yıllık hayalimin gerçekleşmesine sadece 4 gün kalmıştı.artık son eksikleri toparlıyorum.bugun valizimi çıkarttım tozlanmış raflardan.içimde garip bir his.heyecan mı desem kıpırtımı garip bi duygu.rahatım ama heyecanlıyım bilemiyorum.çok karmaşık duygular…ama güzel..aylarca yıllarca gecelerce sabahlara kadar araştırdığım hayalini kurduğum geziye sadece bikaç gün kalmıştı.frankfurt uçağına attıktan sonra gerisi mühim diil.arkaya bakmak yok hep ileri hep yeniye hep yeniliğe…




20 temmuz 2009 00.15 ( 1.gün gezi başlıyorrrrrr.ankara-istanbul-frankfurt)
işte büyük yolculuk başlıyor.2 gündür doğru dürüst uyumuyorum.heyecan var:)aşti deyim ve saat 01.00 otobüsüne biniyorum ve hayallerime doğru yelken açıyorum.otobüse binmeden sevgilime son kez sarıldım.ve işte İstanbul otobanında ilerliyoruz.6 saatlik yolculuktan sonra esenler otogarında indim.servisle Atatürk havalimanı dış hatlara ulaştım.yanımda bir adet valiz,çadır ve uyku tulumu var.uykum var ve havalimanında biraz banklara uzanıp kestiriyorum.paramı boyundan asmalı cüzdanıma sakladım.biraz şekerlemeden sonra saat 11.00 oldu ve ufukla buluşma saatimiz geldi.ufuk bir gün önceden istabula gelmiş ve saat 11.30 gibi buluştuk canım kardeşimle.
Soğuk kış günlerinde bana: ya kardeşim parayı ayarlayamıyorum birsürü sorun var diyen adamın her şeyi halledip elinde valizle havalimanına gelmesi ve sarılmamızzz..iki mutlu adam büyük bir hayali gerçeğe dönüştürmek için harekete geçmişti artık.
Saat:12.30
Vay be işte aylar öncesinden hayalini kurudugum anons Atatürk havalimanı konturlarında yankılandı.the passengers is flight lufthansa airlines from İstanbul to Frankfurt ve herneyse…konturlar acık diyo kısaca.hehe.hemen check in yaptırdık valizlerden kurtulduk.
Saat:13.00
Free shoptan 2 karton sigara aldım.avrupada sigara cok pahalı malboro 4.7 euro..kartonunu 21 euroya aldım.

Saat 14.00
Uçağa bindik sonunda.bu satırları yazarken içimde bi heyecan hemen oluştu.keşke zamanı geri sarabilsem ve o uçağa yeniden bidaha binebilsem..havalandık.artık e hayaldi ne şaka intercar rüyası resmen başlamıştı.bi sözümüz vardı:asla arkaya bakmayacaktık hep ileriye hep yeniye gidecektik.




Elveda türkiyeeee..








Yerel saat 16.30 ALMANYA
FRANKFURT
Almanyadan Frankfurt am main havalimanından hepinize kocaman bi merhaba.yaban ellerdeyiz.valizleri kaptık ve hemen Frankfurt merkeze bizi götürecek trene attık kendimizi.15 dk sonra Frankfurt un merkezinde bulunan haupftbaunhof tren istasyonunda indik.tarihi ve büyük bir istasyon.kahverenginin her tonu var:)karşımıza çıkan ilk alman olan SANDRA ya Frankfurt hakkında sorular sorduk.çok cana yakın bir kızdı ve Frankfurt hakkında genel birifingimizi verdi bize sağolsun.hatta bir kağıda gitmemiz gereken yerleri yazdı.
      Yepyeni bir ülke yepyeni bir şehir.elde valizler hemen hostel aramaya koyulduk.istasyonun hemen karşısında internetten daha önce baktıgım Frankfurt hosteli gördük.en popüler ve merkezi hostel oldugunu duymuştum.geceligi kişibaşı 22 eurodan 504 numaralı oda için anlaştık.resepsiyon inanılmaz kalabalıktı ve adının ne oldugunu bir türlü anlayamadıgmız ve kısaca İLYAS dediğimiz bir çoçuk vardı ve 7-8 dil biliyordu.odaya girdik 4 kişilik bir oda.valizleri attıktan sonra hemen gezmeye çıktık.hostel Frankfurt un en işlek caddesi olan Kaiserstrasse 'deydi.

Bu arada cok acıkmısıtk ve avrupada ki ilk mcdonalds deneyimimizi hostelin az ilerisinde yaşadık.4 hamburger 2 küçük kola için 7 euro verdik.ve bu tarife bütün gezi boyunca bu şekilde sürüp gitti.her ülkede mcdonals bulduk ve hamburger yedik.çünkü en ucuz yemek buydu.hamburger 1 euro.yemekten sonra european central park adı verilen büyük bir parka gittik.biraz dinlendikten sonra frankfurtun eski yerleşim anlamına gelen old römer meydanına gittik.insanlar nerde bilemiyorum ama sokakta cok az insan vardı.meydanda eski evler ortasında eski bir havuz ve hediyelik eşya dükkanları vardı ama heryer kapalıydı.saat 19.00 olmasına rağmen hayat bitmiş.frankfurtun tam ortasından MAİN nehri akıyor ve üstünde bürsürü köprü vardı.nehir kenarında koşu ve bisiklet yolu vardı ve çimenler..
Ne kadar güzel.nehrin karşı tarafına geçerek old sachsen hausen bölgesine gittik.barlar mekanı.saat 22.00 gibiydi hava halen aydınlıktı..ilginç.
Bir puba oturduk ve ufukla avrupadaki ilk biramızı içtik.ohhhhh..akabinde nehir kıyısında yürüdük.nehrin üstünde dururken bir kadın elimizde fotograf makinesini görünce durdu üşenmedi hadi resminizi cekıyım dedı.yolda barlar sokagını ararken baksa bır kadın adresı tarıf ettıkten sonra:aman dikkat fazla içmeyin dedi..güldük.devam ettik..yolumuza kaiserstrasse sokagını gezerek devam ettik.sokakta onlarca erotic shop var.hava kararınca sokakta acayip tipli adamlar türemiş kadınlar v.s.biraz dolaştıktan sonra hostele döndük.
     odamıza çıkınca odada bir alman cocuk karsıladı bizi.oda arkadaşımız,elinde çakmak bişeyler yapıyor.haşhaş filan diyince eyvallah dedik.diger cocuk Amerikalıydı efendi birine beziyordu.ismi PETER cok konusmadan resepsiyona indik.2.kattaki resepsiyonda masalar bar piano gitar filan vardı.yeni zellandalı SAM le tanıştık.2 arkadas vurmuşlr yola kendilerini.saçlar 1 metre sakallar 30 cm vardı.tam bi hipapçı.ama iyi cocuktu sıcakkanlı.kardeşinin imside MATT di.arkadaslar BRAD.
Hostelde Polonyalı sarhoş bi genc sohbet esnasında politikacılara kufur filan etti.güldük.sigara yaktı bitane.ilyas geldi.içmek yasak balkona cık dıyınce cocuk pek umursamadı.5 dk sonra bır bayan bır erkek polis geldi resepsiyona.cocugu alıp goturduler.ilyas polis cagırmıs:)vay anasını dedik
Sam ve arkadasları gitarla hotel californiya caldılar bizde eşlik etmeye calıstık.bu arada barda herkes sünger gibi bira içiyor.en favorisi becks.limolu light gibi modelleride vardı.yeni zellandalı cocuklar haka dansı yapmayıda ihmal etmediler.canlı izlemesi eğlenceliydi.o gece birçok arkadasımız oldu.belki bir daha goremeyecegız ama olsun o gecelık arkadaslarımızdı onlar:)Chicago lu guvenlık gorevlısı bir cocuk vardı.bizi amerikaya davet etti.maybe dedik.hehe.ortam o kadar sıcak o kadar eğlenceliydi ki hiii diyip biriyle tanışabiliyordunuz.çünkü herkesin amacı aynıydı.gezmek görmek yeni insanlarla tanışmak..çinli bir hatun sürekli bize bakıyor.ama kız çizgi film den fırlamıs gibi.cok sempatik bir tip.yanındada İsveçli erkek arkadası vardı.bi süre sohbet ettik.kız ne kadar sempatikse oglanda o kadar maldı.birsürü milletten insan her dil var ama ortak dil İngilizce.gece saat 04.00 a geliyordu ve artık inceden kafalar güzel olmaya başlamıstıki odamıza cıktık.o kadar cok yorulmustuk ki inanmazsınız üstümüzü bile cıkartmadan yataga attık kendimizi.uyudukkk.
Avrupa da ilk günümüzü geride bırakmıstık.düşününce bunun gibi daha 18 gün daha vardı.inanılmaz.gezimize süper başlamıstık.dün gece Ankara da,sabahında istanbulda,akşamında Frankfurt ta olunca insan biraz garip oluyor.dünyanın ne kadar küçük oldugunu birkez daha anlamıştım.

21.07.2009 (2.gün Frankfurt-koln)

sabah 7 de uyandık.hostelde beleş kahvaltı ederken oda arkadsımız newyork lu peter geldi.akıllı türkiyeyı takıp eden bir cocuk.davos hakkında konustuk. İsraili savunur tarzda konutsu.neyse.sonra arabamızı kiralamak için hostelden ayrılıp trene bindik.2 euro ya bilet alıp havalimanına ulaştık.frankfurt am main havalımanı inanılmaz büyük bir yer.zar zor araba kiralama firmamız olan budget ofisini bulduk.internetten rezervasyonu yapmıştım.18 gün için 580 euroydu.ikinci şöför içinde 40 euro.toplam 620 e.hiç para vermedik.kredi kartımdan 750 e depozito cektı ve bize bir dosya birde anahtar verdi.gidin arabanız karşı otoparkta alın gidin dedi.bu kadar kolay olamazdı.adamlar sistemi kurmuş.hemen gittik arabamızı aldık.siyah ford fusion.gayet güzel ama arabayı calıstırdım sarı bir ışık yandı gösterge panelinde.hemen yetkiliye soyledık.olmazzz dedi herrr alman:)hemen yenisini verelim.tekrar ofise donduk.

aynı arac kategorisinde sedece fiat panda aracları oldugunu soyleyınce moralimiz bozuldu.istemedık ve bır ust kategorıde bulunan golf marka arabayı tercih ettik.haliyle 140 e daha fazla verdik.toplam kiralama ücreti 760 e oldu.biraz moralimiz bozulsada olsun araba bizim için en onemlı şey.aracı bulduk ve bindik.2009 model 19.000km de sıfır bir araba.unıted serisi ve harika.duman rengi.
Arabayı alır almaz yola koyulduk ve haritamızın yardımıyla ilk duragımız olan koln e giden a3(e35) otobanına düştük.
Öğlen 12.00 gibi koln e ulaştık.
KÖLN  (COLOGNE)
İlk olarak koln zoo hayvanat bahcesını gezdik.harika bir yer.farklı türeden hayvanları tanıdık.girerken 13 e verdik kişi başı.




Bu arada araba park yeri yok yani heryer paralı park.akabınde şehrin en buyuk kilisesi DOM a ulaştık.inanılmaz büyük ve yüksek bir kilise cok ihtişamlı.bisüre dışardan baktıktan sonra içine girdik.giriş beleş.ne güzel.paramızı iyi harcamalıyız.




    bu arada ufukla yolculuk boyunca bir şehirde en beğendiğimiz noktada dans etme kararı aldık.koşarmışcasına basit bir dans olacak ve bu danslar 10 ar saniye sürecek ve döndüğümüzde bir klip yapacaktık.arka fonda bir müzik ve sürekli koşan ve sürekli şehir değiştiren 2 deli adam.yoldan gecen birine kamerayı verip bizi çekmesini istedik.herkes fotograf çekiceğini sanarken video diyip dans etmeye başlayınca çekenler çok güldü..bizde güldük.hadi koşalım artık diyerek ilk dansımızı burada yaptık.
 resimlerimizide çektikten sonra arabamıza gitmeye calıstık ama nerdeee.arabamızı kaybettik.nereye cektıgımızı bulamıyoruz.abartmıyorum tam 2 saat aradık.tam ayaklarımız yarılacak bulduk.park olayı şu şekilde.aracı park edip hemen yakınındaki parkmatike para atıp fiş alıyorsunuz.fişte süreniz yazıyor.saati genelde 1 e.3 euro atıp 3 saat park edebiliyorsunuz.fişide camın ön tarafına koyuyorsunuz.olay bu.
Koln karışık bir şehir.dom a gidilmeli.ama genel olarak şehri pek begenmedık.gezılecek gorulecek pek bır yeri yok.devam…
Arabayı bulduk bu seferde koln den cıkamıyoruz.amacımız wuppertal de bulunan halamın oglu ramazan ağabeymi bulmak.hem akrabalarımızı ziyaret edicez hemde bizim için hayati önemi olan gps yani navigazsyon cihazı olan tomtom u alcaz.neyse yolu bulduk ve wuppertal a dogru koyulduk yola.bu arada yaşasın mc donalds yaptık yine..




WUPPERTAL
Yaklaşık  1 saat sonra wuppertal a vardık.ramazan ağabeyimle buluştuk evlerine gittik.sagolsun bizi cok ıyı agırladı.cocuklarla beraber cıktık gezmeye.dünyada sadece amerikada ve wuppertal da olan hava tramvayına bindik.nehrin üstüne üçgen şeklinde çakılmıs kazıklara baglı olarak ilerleyen bu araç cok ılgınc ve guzeldı.3-4 vagonu vardı.metronun havadan gideni.bu arada acayip bir yagmur başladı.olsun yola devam.ramazan ağabeymin arabasıyla saat 22.00 gibi Dusseldorf a gittik.
                                                                    
DUSSELDORF
1 saat kadar gezdik saat gec oldugu için heryer kapalı ama Türklerin lokantalarının oldugu bir sokaga girdik.bize doner ısmarladı.eve donduk.biz amsterdama hareket etmek istesekte cok yorgunduk ve o gece evde kalalım dedik.2 günde inanılmaz yorulmustuk.hemen uyuduk.
















22.07.2009 (3.gün wuppertal-amsterdam)
 kahvaltı sonrası hemen yola koyulduk.artık en yakın arkadasımız tomtom du.bu cihaz inanılmaz bir cihaz her yeri biliyor ve her türlü rotayı planlıyor.ister otobandan ister normal yoldan her turlu ıstedıgınız yere sizi ulastırıyor.yaasın tomtom.hatta tommy tomtom..
saat 09.30 da hareket ettik.
Şu anda ssat 10.30 ve biz 2.ülkemize girdik.








HOLLANDA 
ne bir sınır  ne başka bişey.bi tabela o kadar.artık Hollanda topraklarındayız ve a3 otobanı devam ediyor.amsterdam a 150 km kaldı.bu arada ufugun ayagında bır sorun var.ustune basamıyordu ve ramazan abim sagolsun ufuga bir sandelet verdi.umarım ayagı ıyılesır yoksa sıçarız..




AMSTERDAM
Amsterdama 25 km kala petrolde benzın alırken 2 macar arkadas amsterdama gitmek isteyince aldık onları ve beraber amsterdama gittik varınca ayrıldık.amsterdam de ilk göze carpan bisikletler.her yer bisiklet.vızır vızır.arabayı park ettikten sonra bi bit pazarı bulduk.kullaılmış eşyaların bulundugu.biraz gezidiktensonra merkeze ilerledik.her yer kanal ve kanalda gezen küçük vapurlar.kalabalık bir şehir.bu arada kanallar önünde klasik dansımızı yaptık.
Buldugumuz bır supermrketten alısverıs yaptıktan sonra şehri gezerken çiçek pazarını bulduk.lalenin her türü başta olmak üzere çok farklı ve güzel çiçekler satılıyor.bir süre temiz hava teneffüs ettikten sonra,hediyelik eşya dükkanlarına bakındık.nerdeyse her dükkanda değişik türeden fantezi sex ürünleri vardı.cinsellik anca bu kadar karikatürize edilebilirdi.bardaktan tutunda magnetlere kadar her şeyde etkili bu düşünce.ilginç.yolumuza devamla amsterdam arena stadyumuna gittik.stadın altından otoban geçiyor cok ilginç.
üstü tamamen acılıp kapanabılen stadyum.muzesını gezmek ıstesekte saat 18.00 di ve yeni kapanmıstı.aracı stadın altındakı otoparka bıraktık.bır fiş aldık girerken ama cıkarken para odeyebılcegımız bı yer yoktu ve bariye acılmıyordu.kimse yok.bariyerin yanında bir kutu var fişi sokan gecıyor ama bizim fişi kabul etmıyor.kırmızı bır dugme vardı.tabi bastım hemen.kalın bir zenci sesi whatttttt:)yardım dugmesıymıs durumu anlatınca alt katta para odeme makınesı oldugunu ve odeyınce yenı bır fiş alıcagımızı ve o fişi bu kutuya okutacagımız ogrenınce vay anasını diyip dedıklerı yaptık ve staddan ayrıldık.
bu avrupada gordugumuz ılk ama son olmaycak stadlardan biriydi.gidecegımız yerlede stadyumlarıda gezcektık 2 futbol tutkunu olarak..
Akabinde amsterdam şehir merkezine döndük.adamların meşhur red light discrit yani kırmızı fener sokağına girdik.bir nehrin iki kıyısına dizilmiş küçük odalı evler.evlerin camında dışarıya bakan iç çamasırlı bayanlar.50 e karsılıgında beraber oluyorsunuz.
bi süre sokakta gezindik.işin ilgiç yanı sokakta herturden turist var.kızlar filanda var.yani ayıp olayı pek amasterdam da yok.ilginç.ufuk bir ara thai pai masajına hevenslendiysede saatin erken oldugunu düşünüp biraz daha şehri gezmeye karar verdik.sokagın karsısında sıra sıra coffee shop lar vardı.kahve diil tabikii maruana içilen yerler buralar.gitmeden arastırmıstım.amsterdamda hukumet gencler sokakta esrar filan içmesinler diye boyle dukkanlarda belırlı bır grama kadar serbest etmıs.gencler girip içerde maruana içiyorlar.madam toulleese muzesının bulundugu buyuk
DAM meydanına geldık.muze kapanmıs tabıkı.saat 20.00..bu muzede unlu ınsanların balmumu heykelleri var.ATATÜRK ün de balmumu heykeli var gormek nasip olmadı.şehirden çıkıp kamp yeri aradık ve ilk çadır kampımız olan gasper  camping e ulaştık.sehrin 10 km dısında harika muthiş bir kamptı.hersey dusunulmüş ve heryer çim.çadırımızı ilk kez kurduk.
bu arada inanılmaz bir yagmur başladı.tüm gece yagmur yagdı.çadırımız az da olsa su aldı.üşüdük.uyuduk…
Amsterdam kanallar şehri.heryer bisiklet.genel olarak güzel bir şehir.insan kendini dahada bir özgür hissediyor.hava her an yağışa hazır.yağmurluk götürülmeli bence yazda olsa.madam toulusse müzesini gezmek isterdim.bi de parasızlıktan kanal turu yapamadık,üzüldüm.görülmesi gereken yerlerden….




23.07.2009 (4.gün amsterdam-bruksel-brugge)




09.00 da kamptan ayrılıp bruksele dogru yola koyulduk.3.ülkeye gidiyoruzzz.oleyyy..









BELÇİKA
BRÜKSEL
Brüksel Avrupa birliğinin başkenti.amsterdam dan brüksele arabamızla ilerlerken yolda inanılmaz bir yağmur vardı.silecekler yağmurun hızına yetişmekte zorlandı.bizim gibi kurak iklim çocukları pek alışık olmuyor bu kadar yağmura.yolumuz üzerinde antwerpen şehrinide gördük.babam her nedense o şehre ısrarla anvers diyor:)
bu arada seyahatimiz esnasında yanımızda bulunan tek rehber kitabımız saffet emre tonguç un avrupada görülmesi gereken 101 yer adlı kitabı idi.taktik şu:ben arabayı sürerken ufuk da varacağım şehir hakkındaki bilgileri okuyordu.en azından şehre varmadan az çok bilgimiz oluyor,şehre vardığımızda ise tren istasyonlarından veya turist informations’lardan şehir haritası alıyor ve geziceğimiz yerleri bu şekilde belirliyorduk.
Brüksel e girişte uzun bir tünel karşıladı bizi.şehre girer girmez gri renkli birkaç bina hemen dikkatimi çekti.bürokratik bir şehir imajı oluştu kafamda.ki ben bu tarz şehirleri oldum olası sevmem.
 Arabamızı merkeze yakın bir parkın yanına park ettikten sonra ilk olarak şehrin merkezi konumundaki grand place meydanına ulaştık.4 tarafı tarihi binalarla çevrili bu meydanda buram buram tarih kokuyor.meydan şehrin festival günlerinde çiçeklerden yapılan devasa bir halıyla kaplanıyormuş.savaş bu şehre çok zarar vermemiş.meydanın bir tarafında belediye binası muhteşem yapısı ve tarihi kulesi,karşısında bruksel tarihini maketlerle anlatan bruksel müzsei ve diğer taraftada inanılmaz güzel cafeler var.meydan da 1 saate yakın dolaştık.müzede şehrin gelişimi küçük maketlerle anlatılmıs ve cok hoş.ama müzeye çantayla girmek yasak.2 yol var.birincisi girişte bulunan dolaplara bırakmak.hemen denedik ama dolabın kapagı bir turlu kapanmıyor.meğerse dolabın iç tarafında bulunan küçük bir bölmeye 1 e koymamız gerekiyormuş:)tabiki koymadık.1 e =1 hamburger mantığıyla çantaları beleş sokmanın yollarını aradık ki bu 2.yol du.çantaları sırtta değilde önünüze asarsanız bişey demiyorlar.çantalar önde biz arkada gezdik müzeyi.belediye binasına aşık olmamak elde diil.3 katlı bir bina ama çatısı bir 3 kat büyüklüğünde.tam ortasında yüksek bir kule.maviye çalan bir çatı rengi.görülmeli..meydandan çıkıp şehirde heryerde anahtarlıklarının kartpostallarının bulunduğu,fakat hikayesini bilmediğimiz manneken-pis heykelini görmeye gittik.

meydanın 300 metre uzağında bir sokağın köşesinde küçücük bir işeyen çocuk heykeli ve çevresinde onlarca turist fotoğraf çektirme yarışına girmiş.heykelin hikayesini aslen brukselli ama isviçrede yaşayan birinden öğrendik heykelin hemen yanıbaşında.hikaye bu ya:16.yy başında bruksel de çok büyük bir yangın çıkmış ve şehrin tamamına yayılmak üzereyken bu çocuk çıkmış ve işerek yangını söndürmüş.o günden sonra çocuğun ilahi bir gücü olduğuna inanılmış ve kahraman ilan edilmiş.heykel bunun üzerine yapılmış.ve buğün brukselde nereye gitseniz manneken-pis adına bişeyler bulabilirsiniz.biraz gülümsedik,yolumuza devam ettik.yağmur durdu ama hava kapalıydı.20 derece civarı.
    Brüksel deyince akla 2 şey geliyor.çikolata ve dantel.bunları bilerek başladık Brüksel sokaklarını arşınlamaya.dantel dükkanlarında Türkiye de ya bu ne boyle küçücük bişey diyecekleri ufacık bir dantel oyanın fiyatının 50 e civarı olduğunu görünce memleketlere örenbayanlara haksızlık ettiğimizi düşündük.avrupa da el emeği her şey çok pahalı.tabiki almadan devam.sevdiklerimize çikolata aldık.çikolatanın envayi çeşidi var.ve gerçekten çok leziz.kesinlikle tavsiye edilir.orta boy bir hediyelik çikolata paketi 10 e civarı.gerçi aldığımız çikolatalar memlekete gelene kadar bagajda evrim geçirsede tadı değişmemiş.bence çikolata iyi bir hediye diil.en iyisi orda yiyip bırakmak:)alışveriş yaparken her ülkeden magnet almaya çalıştım.tanesi 4e civarında.saat 13.00 e yaklaştı ve acıktık.hemmen mcdonalds gibisi yoookk.akabinde arabamıza döndük ve arabamızın başında şişko bruksel polisini görünce bi duraksadık.elinde makbuz vay vay şu alman plakalı gerzeklere 50 e bi ceza yazıyımda bi daha arabalarını parkın yanına diil,içine çeksinler gibisinden homurdanıyordu.cezası yazarken bomba ufuktan geldi.la olum söylede bişeyler yapsın görürüz adamcağızı.rüşvet ve Avrupa..pek mantıklı bi öneri dildi dogrusu.neyse bu avrupada yediğimiz ilk ama son olmayacak cezaydı.afiyet olsun.1 dk moralimiz bozulsada,hemen toparlandık.çünkü baştan konuşmuştuk,hiçbirşeye moral bozmayacak,birbirimizi kırmaycaktık.ve öylede yaptık.brukselin en meşhur yapılarından biri olan atomium heykeline ulaştık.
1958 yılında yapılan bu yapı 102 metre yüksekliğinde ve atomun 165 milyon kez büyültülmüş hali.şehrin 8 km dışında kocaman bir parkın tam ortasında.8 tane devasa topun birleştirilmiş hali gibi.her topun içi gözetleme kulesi gibi düşünebilir.güzel bir yapı.bu arada heykelin önünde dansımızı yaptık…hemen arka tarafında mini-europe adı verilen bizdeki miniaturk un Avrupa versiyonu bir park var.




avrupanın en onemlı mekanlarının maketlerini yapmışlar.7 e karşılığında girdik.
epeyce büyük bir arazi üstüne kurulmuş.o kadar gerçekçi ki eyfel kulesi nin maketi bile 3 insan boyu kadar.küçük bir havuzda uzaktan kumandalı yat kullanma imkanınız bile var.1 e.ayrıca her ülke maketinin önündeki butona bastığınızda o ülkenin milli marşı çalıyor.çok hoş.ama türkiyenin olmaması bizi çok üzdü.parkı gezmek yaklaşık 1 saatimizi aldı.
Buradan çıkıp geleneksel stad gezimiz için brukselin meşhur heysel stadyumuna gittik.stadyum kapalıydı ama dışardan da olsa gördük,mutlu olduk.
Akşam 17.00 doğru Brüksel den ayrıldık.brüksel 1 günde gezilebilcek ,küçük bir şehir.ama beklentilerimizin üstünde bir şehir.hayat gayet yavaş akıyor,insanlar çok rahat.şehirde gürültü patırtı yok.trafik yok ve düzenli bir şehir.kısacası belçikanın başkentini sevdik.
Yavaş yavaş Brüksel den ayrılırken içimizde her zamankinden biraz daha bir heyecan vardı.çünkü yeni hedefimiz brugge dü.gitmeden internetten resimlerine bakıpta aşık olduğum bir şehirdi.bir gece rüyama bile girmişti.insan gitmediği görmediği şehrin rüyasını görür mü hiç?görüyor işte.
Bu istekle vurduk kendimizi brugge yollarına…
Yaklaşık 1 saat sonra…ve işte brugge deyiz..




Aynı gün saat 18.00
BRUGGE
Brugge e kocaman bir kale kapısından geçerek giriyorsunuz.işte o an insan orta çağa dönüş yaptığını hissediyor.vakit kaybetmeden arabamızı şehrin daracık ama bir o kadar da şirin sokaklarından birine park ettikten sonra hemen şehrin meydanı olan markt meydanına ulaştık.meydan o kadar güzel ki insan görünce içine bir huzur doluyor.bir köşede ihtişamlı yapısıyla belford saat kulesi,diğer tarafta klasik brugge evleri ve şirin kafeler.brugge evlerinin diğer evlerden farkı hemen dikkati çeken çatıları.yukarıya dogru küçülüyor çatılar.
üçgen bir şekil gibi ama kare kare küçülüyor.çocukken kareli defterlere çizdiğimiz evler gibi.yüzyıllardır ayakta duran bu evler başlı başına bir sanat eseri.özenle korunmuş.ne saray ne villa,bi tane böyle bi evim olsa asla yaşlanmazdım:)hemen meydanda dansımızı yaptık.saat 20 .00 ye yaklaşmıştı ve kamp yeri bulmalıydık.nede olsa yarında buradayız diyerek meydandan ayrılıp arabamızla kamp yeri aramaya koyulduk.tomtom oyle akıllı bir cihaz ki kamp yeri yazdıgınız zaman size brugge yakınınındaki tum kamp yerlerının adreslerını cıkartıyor.ilk 3 sıradaki kamp yerlerıne gittik ama kamplar kapanmış.kampları ararken hayatımın en güzel evlerini gördüm.bir müstakil ev bu kadar farklı mimaride bu kadar sade ama bir o kadarda harika olamazdı.ufukla önlerinde durup fotograf bile çektirdik.birbirimize söz verdik.eğer birğün çok zengin olursak bu evlerden birer tane alıcaz.hatta ufuk emekli ikramiyesini filan hesaplamaya başladı:)nihayet kamp yerimizi bulduk.
Kampa girerken kampın hemen yanındaki otlakta yalnız başına bir at dikkatimizi çekti.at o kadar büyüktükü durduk onu izledik.atın paçaları var.paçalı güvercini bilirdikte paçalı at..vay adamlar at yapmış abi diyip güldük ve kampa girdik.adam başı 16 e vererek çadırımızı kondurduk.büyük bir kamp ve birsürü karavan var.hatta kiralık bungalov evler bile var.adamlar da kamp kültürü inanılmaz gelişmiş.her kampta tuvalet duş cafetarya yemekhane var.duşlarımızı kamplarda yaptık.dikkatimi çeken bir diğer şeyde havaydı.gece saat 23.00 dü ve hava halen aydınlıktı.çok enterasan.sokaklar tamamen boş ne araba ne insan.hayat çok erken bitiyor.dün amsterdam da bulunan biri için brugge tam bir mola yeri.brugge kanım çok ısındı.yarını sabırsızlıkla bekliyorum.gece 12 ye dogru yattık.şu ana kadar her şey yolunda ve mükemmeldi.uzun bir gündü.iyi geceler…




24.07.2009 (5.gün-brugge-oostende-paris)




sabah 09.00 da kalktık.kahvaltımızı yine ton balığı ve peynir oluşturdu.buldugumuz supermarketlerden ton balıgı hazır yemek ve konserve alıyor bagaja atıyorduk.kahvaltıdan sonra kamptan ayrıldık.
10.00 gibi brugge markt meydanına ulaştık.düne göre biraz daha detaylı gezdik meydanı.belford saat kulesinin altında bulunan Salvador dali müzesine girmek istediysekte 7 e giriş ücretini duyunca kusura kalma Salvador diyerek kendimizi meydanın diğer tarafında bulunan postaneye attık.sevgilime  kartpostal attım.çok da mutlu oldum.postanenin hemen yanında belediye binası var ve bu binada en az bruksel belediye binası kadar tarhi ve güzel.bizim belediyelerde niye böyle bina yok diye birbirimize baktık ufukla.meydanda bir diğer dikkat çeken şey ise meydandan hareket eden ve yaklaşık 45 dakika şehir turu yaptıran faytonlardı.hemen binmek için sıraya girdik.dur ufuk bi fiyatını sorayım dedim.35e cevabını alınca;ulan ne faytonu be tabanvay diyip attık kendimizi brugge un sokaklarına.şehir o kadar yaşlı ki köşeyi dönünce ortaçağdan kalma bir şövalye çıksa buyur abi diyicez artık:)insan başka bir zaman diliminde yaşıyor.burda herhalde yaşş ortalaması 150 olsa gerek.ne stres ne trafik ne ses hiçbişey yok.var olan tek şey huzur huzur huzur…sokaklarda gezerken bir kanalın hemen yanında köşede saklanmış küçücük bir cafe bulduk.eeat cafe.ölmeden oraya gidin ve bir stella artois birası için.bizde öyle yaptık.ufugun abi ben burada ne şiirler yazarım diyişi halen kulaklarımda…gerçekten cafede geçirdiğimiz ve soğuk biralarımızı yudumladığımız anlar hayatımda geçirdiğim belkide en huzurlu anlardı.biraz dinlendikten sonra sokakta herkesin elinde gördüğümüz kağıt külah içindeki papetes kızartmaları dikkatimizi çekti.sorduk en meşhur patatesçiyi bulduk.adam belki 80 yaşında ama hala espri yapabiliyor.sempatik amca dedik biz ona ve 2 patates kızarması yedik.patateste mi sır,sempatik amcanın hünerli ellerinde mi bilemiyorum,en büyük boyu hemen bitirdik.hayatımda yediğim en leziz patates kızartması için teşekkürler sempatik amca…
 brugge küçük bir şehirdi ve artık bu şehirden istemeyerek de olsa ayrılma zamanı gelmişti.ve ben bu şehre aşık olmuştum.eğer bir şans verilse hayatımının sonuna kadar sevdiğim insanla bu şehirde kalmak isterdim.gece hayatı yoktu eğlenceli değildi ama daha önce yaşamadığım duyguları bana yaşatmıştı
brugge.imkanı olan her insanın görmesini istediğim bir şehir olarak yüreğimde sımsıcak bir iz bıraktı bu küçük şehir.bir gün mutlaka tekrar buluşcaz seninle.elveda bruggeeee….
Saat 14.00 gibi ayrıldık brugge dan ve haritamızı açtık.brugge kuzey denizine 60 km uzaklıktaydı ve canımız bir an deniz görmek istedi.ve sahildeki yeni hedefimiz hiç hesapta yokken oostende olmuştu.hiç sorgulamadan yeni hedefimize doğru yol aldık.
AYNI GÜN
OOSTENDE
yaklaşık 1 saat sonrası ve biz oostende yiz.adını daha önce hiç duymadığımız bu kasaba diyelim küçük ve şirin bir yer.yalnız tek sıkıntısı inanılmaz hızlı esen rüzgar.oostende belçikanın en batısı ve deniz kenarı.karşı kıyı ingiltere.arabamızı uygun olduğunu düşündüğümüz bi yere park ettikten sonra deniz kenarında bi banka oturup bişeyler yemek istedik ki tam o sırada bir bayan polisin arabamıza ceza yazmak üzere olduğunu farkettik.bruksel de yemiş olduğumuz park cezasında sonra biraz daha uyanık olmaya karar verdik:) bi gözümüz hep arabada..hemen bayan polisin yanına gidip:abla hemen çekiyoz arabayı gibisinden çıktık ordan.yemek yerine ceza yemeyi kim isterki.baktık olmayacak,arabada ekmek arası sandviç yapıp yedik.biraz dinlendikten ve dalgalı denizi seyrettikten sonra yolumuza koyulduk.saat 16.30..hedefimiz romantik parisssss...

FRANSA



PARİS








paris e 180 km kala fransa da otobana girdik.şu ana kadar almanya ,hollanda ve belçika da otobanlar beleş.bu sefer fiş aldık.demek ki paralı otobana hoşgeldiniz.parise 30 km kala otobandan çıktık ve yaklaşık 35 e para verdik.işte o ilk ve son kez otobana para verişimizdi.150 km için 30 euro büyuk para.ankara-istanbul 500km 10 tl oldugunu farzedersek..artık parasız yollardan devam edecektik.hem para vermeyecek hemde köyleri kasabaları daha yakından görebilecektik.biraz zaman kaybetsekde bu fikir çok güzel şeyleri görmemizi,hatta ilerde bordeaux yakınında üzüm bağları arasında piknik yapma imkanını bile verdi bize.
akşam 18.00 gibi parise giriş yaptık.parise girerken yolun üstünden havalimanının geçtiğini görmek bir uçagın arabaya bu kadar yakın iniş yapabileceğine şahit olmak ilginçti.
şu an chams elleys deyiz.yıllardır şanzelize diye bildiğimiz o meşhur caddenin adı:)avrupada ilk defa trafikle karşılaşıyoruz ve şaşırıyoruz.sanki 40 yıldır trafik görmedik:)ulan ankarada hergün deli gibi tarafik..işte insan rahata çabuk alışıyo.caddenin bitiminde zafer takı.art de tromp...ilk iş hemen kamp yeri aradık ve tomtom bize parisin 10 km dışında camp de bolougne yi tavsiye etti.gittik ve yerleştik.çadırımızı kurduk yaklaşık 22 euro para verdik.çadır+2 kişi+1 araba=21 euro.
 Hava kararak üzereydi ve arabayı kampta bırakıp ,kampın önünden otobüse bindik.bir aktarma yaparak zafer takına ulaştık.şanzelizeden geçerek ilk hedefimiz olan eiffel kulesine ulaştık.
O ana kadar eyfel kulesi benim için çok birşey ifade etmemişti.demir yığını derdim hep.hani sanatsal veya tarihi bi yapısı yoktu.mimarının soyadını alan bu kule 1934 yılında empire state binası yapılana kadar dünyanın en uzun yapısıymış.kulenin arkası uzunca çimenlik alan ve insanlar bu çimenlere uzanıp kulenin her saat başı yaptığı ışık oyunlarını izliyor.inanılmaz güzel bir ortam.çok fazla insan var ve etraf zenci işportacılar ve onları kovalayan fransız polisleriyle dolu.ufugumla 2 bira aldık ve yüksek sadeakatin aklımın iplerini saldım şarkısı eşliğinde soğuk biralarımızı yudumladık,eyfele nazır çimenlerin üzerinde.oğuzhan koç'un gül ki sevgilim şarkısı çalarken ise sevgilime evlenme teklifi yaptım.uzaktık ama olsun kavuşunca izlettirecektim.hoş oldu doğrusu..kuleye 3 kattan oluşuyor.1 ve 2. kata merdivenle çıkmak beleş.3.kata yani tepeye asansörle çıkmak gerekiyor.2.kata asansörle çıktık 7 e verdik.gece 10 dan sonra tepeye çıkmak yasakmış.2.kattan da olsa sen nehrinin üzerindeki köprüler ve paris ayagının altında.ışıl ışıl her yer.inerken asansörde cok sıra vardı.yürürüz dedik ama demez olsaydık.2 kat kaç yüz merdiven indik sayamadım.25 dakika sürekli indik. 
gece 12 ye kadar kaldık eyfelde ve ayrılırken ikimizinde görüşü aynıydı.eyfel:''bir kuleden çok daha ötesi.''
dönerken metro kullanalım dedik.ulan bildiğin yoldan git işte.
paris metrosu 7 farklı hattan oluşuyor ve bunların hepsi eyfele yakın istasyonda birleşiyor.bilet aldık ama hattı bulmak ölüm.sor Allah sor.sonunda bulduk ve trene bindik.bu arada turnike ve arkasında cam kapı var.turnikeyi geçip cama sıkıştım.hehe.çok komikti.trende yanınımızda 14-15 yaşlarında 2 zenci kız var ve ayaktayız.bi ara ufuk kızlara şöyle bi dik dik baktı.kızlar ilk durakta indi.ulan çakal küçük kızlarımı kesiyosun dediğimde:kızlardan birinin elini ufugun çantasına attığını gördüğünü söyledi.çakmasa cüzdan gitti.gözüne bakınca çekti elini diyor.ucuz atlattık.port de maillot istasyonunda inerek gece 01.12 de kalkan son otobüse kendimizi zor attık.ne koşuşturmaca ama.kampa ulaştık ve hemen yattık.yarın parisi baştan aşagı gezicez dinlenmeliyiz.




25.07.2009 (6.gün -paris-nantes)




Sabah 9 gibi uyandık ve arabamıza atlayıp kamptan ayrıldık.şehir merkezine yakın bir yere arabamızı bıraktıktan sonra hemen yanıbaşımızdaki parkta sabah kahvaltımızı yaptık.menüde her zaman ki gib ton balığı konservesi,peynir,zeytin,ekmek ve içeçek bişeyler vardı.kahvaltı sonra ilk durağımız şanzelize.caddede bulunan dünyanın en ünlü kafelerinin önünden şöyle bi süzülüp louvre müzesine ulaştık.giriş 9 e.içerdeyiz ama küçük bi sorunumuz var.canım kardeşim kamera cd lerini arabada unutmuş.kamera var ama boş cd miz yok.ne güzel.şansımıza müzenin girişinde d&r tarzı bi yer var ve cd lerimizi alıp kayda devam.müze dünyanın en önemli müzelerinden biri.ve 3 kanattan oluşan büyük bir müze.amacımız mona lisa yı görmek.her kanaddın bir adı var ve 3 kanadı gezmek tam 1 gün alır.çok vaktimiz yok ve sortie kanadına giriyoruz.
İçerde 1400 lü-1500 lü yıllara ait inanılmaz güzel tablolar ve heykeller var.resimden çok anlamadığım için yorum yapmam pek doğru olmaz.yalnız 500 yıllık tablolarda dikkatimi çeken renklerin halen inanılmaz parlak ve resimlerin çok büyük olmalarıydı.koca bir duvar resim ve her karesi ayrı bir özen.




kanadın sonundaki salona giriyoruz ve işte mona lisa.yol boyunca o kadar güzel resimler var ki mona lisayı görünce şaşırmamak elde değil.50 cm büyüklüğünde cam çerçeve içinde bi resim.değeri çok büyük olsada ne bileyim etkileyici değil işte.leonardo da vinci nin 16.yy da yaptığı bu yağlı boya çalışmada resmedilen bayanın da vincinin hizmetçisi olduğu söyleniyor.çeşitli rivayetlerde mevcut.detaya girmenin anlamı yok:) 10 dk inceledik, resim çektik,dansımızı yaptık ve louvre müzesinde ayrıldık.
sırada notre dame kilisesi var.40 dk yürüyüş sonunda ulaştık notre dama.aman aman ne sıra.1000 kişi rahat var.girmek için 2 saat bekleriz.bekledik mi?tabiki hayır.bi kaç foto yola devam.




sen rehrini takiben eyfel kulesine doğru yürüyoruz.nehir boyunca küçük esnaflar ufak ufak dükkanlar açmış.çok güzel şeyler var.eski kitaplar,plaklar,dergiler..nostaljik bir yer.küçük bir müzik kutusu aldım.yolumuz üzerinde musee de orsay a rastladık.kapalıydı.devammm.
ve işte concorde köprüsü ve concorde meydanı.dünyanın en güzel 101 köprüsü arasında gösterilen köprü altın işlemelere sahip ve üzerinde kanatlı melek heykelleri var.yanında ise concorde sarayı ve meydanı.meydan çok büyük bir çimenlik alan.insanlar top oynuyor,piknik yapıyor,harika bir ortam.uzandık çimlere ve parisin güzel bir yaz gününde güneşlendik biraz:)








yanımızda top oynayan 2 hollandalıyla top oynadım.bikaç hareket çektim türk usülü ronaldinho hareketleri.şaşırdılar. yapar olum bunlar Türk..:) çocuklardan biri Türk'üz diyince ankaragücü dedi.lan nerden biliyon sen diyince iddaa dan biliyormuş.
iddaa oynayıp bizim maçlara bahis yatırıyorlarmış.çakallarr...:)





Biraz dinlendik ve yola koyulduk.louvre den beri yaklaşık 2 saat yürümüşüz.sonunda eyfele ulaştık.siz siz olun asla louvreden eyfele yürümeyin.cok uzak.neyse eyfeli bide gündüz gözüyle gördük.bence olay gece güzel.birkaç foto,dansımızı yaptık ve eyfele elveda....








paris inanılmaz güzel rüya gibi bir şehir.her tarafında aşk ve tarih kokuyor.gezilecek çok yer var ama zaman çok olmalı.la defense ve moulen rogue a gidemedik.tek sıkıntı şehir çok kalabalık ve trafik yoğun.akşam üzeri arabamıza ulaştık ve kahvaltı yaptıgımız yerde bişeyler atıştırarak yola koyulduk.hayatımda en fazla yürüdüğüm gün ve ayaklarım şişti.ama değer paris e..ufugun son sözüyle parisi kapatayım:AU REVOİR PARİS(görüşmek üzere, oruvuar)
  parisi nantes a bağlayan A-11 karayolunda hepinize mutlu akşamlar sevgili seray severler.nantes a 371 km yolumuz var ve saat 19.10.












26.07.2009 (7.gün -nantes-les sables d'lonne)
NANTES

Saat: 01.00 ve biz nantes deyiz.o kadar açızki anlatamam.ilk mc donalds a attık kendimizi.gece 12 ye kadar acık olan mc donals lar gece 12-2 arası mcdrive adı altında arabalı hizmet veriyor.arabanızla arka kapıya yanaşıp sipariş verip sonraki kapıdan alıyorsunuz.biraz abartıp bu sefer 3 hamburger yedim.iyi hoşda bu seferde tuvaletim geldi.o kadar yersen teper normal:)mc donals tuvaleti kapalı.bi petrol bulduk,giridm tuvalete dönüşte yanıma bi zenci yanaştı 10 euro filan varmı diye soruyo çakal.az ilerde mercedeste 4 zenci daha.aman hocam dedim ne euro su ben anlamaz filan diyip salağa yatıp duymamazlıktan gelerek seri adımlarla arabaya attım kendimi ufuk bas gaza:)gece zenciler gerçekten sakat özellikle fransada.
neyse mcdonals a çektik arabayı ve arabada yattık.sabah 9 da uyandık.merkeze gittik.tren garından şehir haritası alarak ilk olarak saint nicholas kilisesini gezdik.

yolda bi kaç gence nerelere gidebiliriz gibisinden sorunca:büyük tahta fil den bahsetti.ne oldugunu pek anlamasakta haritada yerini gösterdi ve gittik oraya.espri şuymuş.çocukluğumuzda hepimiz jules verne in 80 günde devri alem kitabını okumuşuzdur.jules verne nantes de dogmus ve kitabı okuyanlar bilir,mr.fog hindistan'da treni kaçırınca file biniyor ve ormandan yoluna devam ediyor.zaman kaybetmemek için.nantesliler de bunu simgelemek için devasa bir mekanik fil yapmışlar.tahta yüzeyi olan bu devasa makine 10 katlı bir bina boyunda ve festival günlerinde yürütülüyormuş.bi kabin ve içinde direksiyonu var.güzel..ayrıca tesiste başka mekanik hayvanlarda var.buradan ayrıldıktan sonra hedefimiz jules verne müzesiydi.haritada yok .sordugumuz bir fransız kız bilmediğini ama annesinin bilebilecegini söyledi.üşenmedi annesini aradı.ulan avrupalı işte.neyse 2 dakika konustu ve tarif etti.tomtom yardımıyla müzeyi bulduk.
Nehir kıyısında 3 katlı eski ama bakımlı bir ev.jules verne burada dogmus bir sure yaşamış.kitaplarının yanında astronomiyede çok meraklı oldugunu burada öğrendik.müzeyi gezdikten sonra hatıra defteri koymuşlar.biz yazmazsak olur mu?
selamun aleyküm jules baba...:):)diye başladık ve sevgilerimizle bitirdik.müze önünde dans edicez ama çekecek adam yok.bankodaki görevli bayana rica ettik.işi gücü bırakıp dışarı çıktı ve dansımızı çekti.saolsun:)
nantes çok turistik bir yer değil.ama bizim buraya gelme nedenimiz atlantik okyanusu na ulaşmak.ankara da sır kafede haritada işaretleme yaparken atlantikte yüzmek istediğimi ufuga söylediğimi hatırlıyorum da,ufugum şöyle bi gülümsemişti.bekle bizi atlantik ocean..





LES SABLES D'LONNE




öğleden sonra les sablese ulaştık.küçük bir sahil kasabası.dar sokaklardan ilerliyoruz ve gökhan kırdar'ın çek faytonu yarime uzanalım şarkısı çalıyor.hava sıcak ve güneşli.ve sonunda karşımızda masmavi okyanusss.kocaman ve uzunca bir plaj ve atlantik okyanusu kıyısındayız.karşısı amerika:)nerdeyse avrupanın en batısındayız.okyanus inanılmaz güzel.sörf tahtalı adamları filan görünce ulan harbiden burası okyanus olmalı dediğimi hatırlıyorum:):)




Arabamızı park edip hemen deniz şotlarını giydik.yanımıza yiyecek bişeyler alıp 2 birayla beraber sahile attık kendimizi..ufuk küçük bir buzdolabı veya termos diyelim getirdi.çakmaklığa takıp çalıştırıyoruz.her daim soğuk biralarımız veya kolamız hazır:)
sahil kalabalık ve gerçekten görülesi.kum ince ve deniz,pardon okyanus hemen derinleşmiyor..zeminde kum olunca epey bi süre bıraktık kendimizi atlatiğin sıcak sularına.gezimiz boyunca ilk kez denize giriyorduk.bu kadar kültür turundan sonra deniz turuda harika oldu.akabinde plajda bişeyler atıştırdık.ve iki mutlu adam atlantiğe karşı soğuk biralarını yudumlayıp.malbora sigaralarını içtiler hafif bir tebessüm eşliğinde.yaşamak çok güzel....
plajdan ayrıldık arabamızı alıp merkeze devam ettik.sahil şeridinde yürrüdük.yol boyu animasyonlar,tiyatro gösterileri hatta kızılderili bi grup vardı.çok değişik  ve güzel müzik yapıyorlar.cd lerini almak istedik.15 e....olmazzz.devamm.




bu arada bizdeki tulumba tatlısına benzeyen bi tatlı yedik.biraz uzunu tulumbanın.şişil diyorlar.şeker ekiliyor ve sıcak.ufuk yedi pek beğenmedi.burası sarımsaklı ya benziyor dedim bi an her nedense.sakin bir kasaba.
sahilin sonunda bi casino gördük.ve ben daha önce hiç casinoya girmemiştim.girmek için düşündük mü?hayırr...biraz kollu makinede takıldıktan sonra canlı blackjack masasına oturduk.minumum bahis 2 euro.çok bişey değil.20 e ile başladım.4 e kaldı ki,şansım döndü ve 20 euro olunca yeter bu kadar diyip,ne kar ne zarar ayrıldık casinodan.acemiliğimi attım les sables de:).
les sables harika bir yer.okyanusta yüzmek ise her kula nasip olmaz diyerek ayrılıyoruz les sables ten.
gece saat 11 gibi arabamıza atladık ve pek uykumuz yoktu.yatmaktansa yol almayı tercih ettik ve bordeaux yoluna koyulduk.kaplumbağa misali evimiz sırtımızda olduğu için yorulduğumuz zaman çekip bi petrole uyuyabiliyorduk...




27.07.2009 (8.gün -bordeaux-toulouse)




BORDEAUX




Şu anda gece saat 1 ve biz bordeaux yolunda ilerlemeye devam ediyoruz.sabah saat 04.30 da bordeaux a ulaştık ve mcdonalds park alanına kendimizi attık.mcdonalds lar bizdeki gibi değil.genelde bahçe içerisinde park alanı olan müstakil evler gibi.en güvenli yer.arabada yattık.epey yoruldum.iyi geceler...
sabah 9 gibi uyandık ve bordeaux merkeze ulaştık.güzel bir park bulduk ve hemen kahvaltımızı orada yaptık.aslında güzel olan şey neydi??




''her sabah kahvaltını başka bir ülkede veya şehirde yapabilmek''....bu çok hoş bi duygu.
kahvaltı sonrası şehri ortadan ikiye bölen la garonne nehrinin kenarında bulunan bordeaux un merkezi sayılan place de la bourse a ulaştık.3 binadan oluşan binanın önü hemen dikkatimizi çekti.bir futbol sahası kadar beton bir zemin düşünün.




Delik delik ve deliklerden fıskıye çıkıyor ve günün belirli saatlerinde bu fıskiyeler su buharı fışkırtıyor.ayakkabıları çıkartıp herkes sıcaktan bu şekilde kaçıyor ve rahatlıyor.fıskiyelerin hepsi açılınca hoş bir görüntü oluşuyor sanki bir bulut yere inmiş...
su buharından nasibimize düşeni aldık,dansımızı yaptık ve devam ettik.




şimdiki durağımız esplanade des quinconces adlı büyük bir meydan ve meydanın sonunda büyük bir havuz.büyük atların heykeli yapılmış ve atların burunlarında sular fışkırıyor.tepede de bir melek.hoş bir meydan.bir süre dinlendikten sonra bordeaux denince akla gelen ilk şeyi aramaya başladık.bordeaux şarabııııı..
carrefour bulduk bitane.içerde her telden şarap mevcut.fiyatları 2 euro dan başlayıp 250 euro ya kadar var.bi kaç şişe bordeaux şarabı alıp yolumuza koyulduk.




bordeaux eski bir şehir ama turistik değil.il dikkatimizi çeken şehri kahverengi yapısı.binalar genelde kahverengi.kale kapısı gibi bir yerden giriliyor.inanılmaz güzel bir tramvay hattı var.çok lüks.hızlı trenin şehir içi versiyonu.ismi CUB.toplam 3 hat 42 km ve 84 istasyona sahip.
öğleden sonra bordeaux dan ayrıldık.yol üzerinde bi süpermarketten alışveriş yapıp bagajımızı doldurduk.bagaja 2 karton kutu yaptık ve yiyecekleri bu kartonlarda muhafaza ettik.çabuk bozulacak şeylerden kaçındık veya çabuk tüketmeye çalıştık.
yolda ilerlerken adını bilmediğimiz bir köyden geçiyoruz.göz alabiliğince üzüm bağları ve hemen arabamızı sağa çekip,örtümüzü serip,hayatımızın en huzurlu pikniğini yaptık.bağların arasında birer kadeh şarap içmeyide ihmal etmedik tabikine...karnımız doydu ve hedefimiz toulouse....207 km miz var.haydi hayırlısı...




TOULOUSE




Gece 22.00 ve biz fransanın başka bir şehrindeyiz.toulouse, gece olmasına rağmen canlı bir yer.şehrin merkezi capitol meydanı.sokakta epeyce insan var.bordeaux a göre daha canlı bir yer.sorduğumuz bi kaç kişi buranın bir üniversite şehri olduğunu ve kış zamanları daha kalabalık olduğunu söylüyor.etrafta çok sayıda zenci var.fransanın güneyine indikçe zenci sayısındaki artış hemen göze çarpıyor.
capitol meydanında biraz dinlendik.toulouse a gelmek gibi bir niyetimiz yoktu.asıl amacımız barcelona.yol üzerinde olduğu için bir süreliğine de olsa uğramak istedik...
gece 01.00 gibi yeni hedeflere yelken açtık ve hedefimiz Andorra ve uzak ülkenin küçük şehri andorra la vella.




28.07.2009 (9.gün -andorra la vella-barcelona)
ANDORRA




ANDORRA LA VELLA




gece saat 2 ve biz bi dağa tırmanıyoruz.heryer karanlık ve hava gittikçe soğuyor.etrafta bulutlar...hayatımda daha önce hiç böyle bir yoldan gitmemiştim.bi dağa tırmandığımızı anladım ama yaklaşık 1 saattir hep çıkıyoruz.dar bir yol ve bizden başka bir tane bile araba yok.yani başımıza bişey gelse bizi bulmaları saatler sürer.ama korktuk mu?tabiki hayır.bi ara zirvede olduğumuzu anladım,çünkü bulutlar altımızda kaldı.anlatılamaz bir duygu.bulutların üzerinden arabayla geçmek...aşağıda 26 derece olan hava sıcaklığı,zirvede 9 dereceye kadar düşmüştü.arabanın sıcak klimasını açacağımız aklımın ucundan geçmezdi.neyse artık inişe geçtik.gece 3  gibi andorra ya giriş yaptık.andorra la vella ulaşmamız 30 dk sürdü.gece 4 gibi ve inanılmaz yorgunuz ama park yeri yok.
Şehir o kadar küçük ki 1 tane park yeri bulamadık.şehrin hemen dışında sanayi olduğunu sabah öğrendiğimiz bi yere arabayı park ettik ama burasıda yokuş.ulan aşağıya dogru uyunmuyo hemen arabayı ters çevirdik yukarı doğru uyuduk:)
sabah 08.30 gibi uyandık.arabamızı valira nehrinin hemen yanıbaşında paralı parka 2.5 e ya park ettikten sonra hemen bir turist information bulduk ve şehir haritası aldık.
andorra avrupanın hatta dünyanın enküçük devletlerinden birisi.




Toplam ülke nüfusu 88.000...başkent andorra la vella nın ise 20.000 civarı.sadece ankara nın 5.000.000 nüfusu olduğu düşünülürse küçük bi mahalle gibi.
sabah kalktığımızda gece boyunca virajlı yollarında cebelleştiğimiz dağı gördük:)bayağı büyükmüş hatta dünyanın en büyük sıradağlarından biriymiş.pireneler:):):)
adını hep duyarız ama arabayla tırmanmakta varmış nasipte.
andorra dağlık bir ülke olmasından dolayı bir kayak ülkesi.
Yılda 10 milyon turisti ağırlıyor.mutlak monarşiyle yönetilen bu küçük ülke ab üyesi ve euro kullanıyor.ülkenin en önemli özelliği benzin,sigara ,elektronik eşyalarda vergi yok.yani avrupanın tek ucuz yeri.benzin heryerde 1.4 e iken andorra da 0.92 cent....ulan keşke depo 1000 lt alsa diye düşünmedik değil hani...:)
şehirde gezilecek 2 bulvar var.tarragona bulvarı ve meritxell bulvarı.1 saatte bitirdik.
andorra yıllarca fransanın daha sonra da ispanyanın egemenliğinde yaşamış.




ama meclislerinden bahsetmeden edemiycem.üniversitede bir hocamız yaz tatilinde buraya gelmiş yıllar evvel.meclisi ziyaret etmiş.hikayeyi ilk o zaman duymuştum.şöyleki andorra meclisi 4 katlı bir bina.ama binanın çatısı yok.teras şeklinde yapılmış çatının üztünde park,spor alanları ve cafeler var.insanlar buralarda oturup bişeyler içip basket oynayabiliyorlar.insanlar daima milletvekillerinin üzerinde yi simgelemek için yapılmış.vekiller senin yanından geçip alta iniyorlar.dizaynı öyle bir yapmışlar ki,üst caddeden direkt terasa yol var.yani merdiven ve ya asansörle tepeye terasa çıkmaya gerekte yok.demokrasi işte bu bence.helal olsun andorra lı kardeşlerimize diyip,dansımızı özellikle burada bi bankın üzerinde yaptık.bi daha bi milletvekilinin üzerinde dans edemeyebiliriz:):)




Andorra la vella çok küçük ve hoş bir başkent.eğer yolunuz düşerse diyecem ama herkesin yolu düşmez gibime geliyo:) ya düşersede muhakkah uğrayın.cennetten bir köşe gibi.hiç bozulmamış ve tertemiz bir şehir.ama artık metto ve ufuk en merak ettikleri şehre doğru yol almak zorundalar ve bekle bizi barcelonaaaa....
 saat: 14.00 gibi ayrıldık andorra dan.hemen çıkışında ülkenin bir sınır kapısı ve kontrol noktası.yola çıktığımızdan beri hiç sınır görmeyen bu iki adama garip geldi kapı.meğer vergisiz ülke olduğu için fazla içki,sigara alan varmı gibilerinden bagaj araması yaptılar.polis bizim bagajı açtı ve rezilliği görünce hemen kapattı.herşey karışmış,donlar ortada,tişörtler bitarafta,yemekler dağılmış.lan bunlardan bişey olmaaz dedi ve hemen kapıdan geçtik.ve artık yeni bir ülkedeyiz..VİVA   İSPANYAAAA....
AYNI GÜN SAAT:18.00

İSPANYA
BARCELONA




Ve işte barcelonadayız.ikimizinde en merak ettiği şehirdeyiz.şunu belirtmeliyim ki fransa ve andorra sonrası ispanya ya girer girmez bitki örtüsündeki değişim hemen göze çarpıyor.şu ana kadar sürekli orman olan çevremiz artık daha sarı bir bitki örtüsüne dönüştü.kurak topraklara giriyoruz.ormanlar azalıyor.
barcelonada ilk olarak bi kamp yeri bulduk.şehrin 15 km dışında bulunan el masnau camping e ulaştık.çadırımızı kurduk.kamp denize sıfır ve çok güzel bir yüzme havuzu var.
Güzel ve kaliteli bir kamp alanı.2 kişi 2 günlük 60 euro verdik.çadır komşularımız 2 kız bir oğlandan oluşan belçikalı küçük bir grup.kızlardan birinin adı izabel,diğerini hatırlamıyoruz.oğlan ise frederich.izabel kreş öğretmeni ve frederich de boyacıymış.kliselerin dış cephelerinin boyarmış.ulan boyacı avrupayı geziyorrr.garibimize gitti.badanacı frederich...:)belçikadan brugge dan gelmişler.brugge deyince bizim dikkatimizi çekti,en sevdiğimiz şehirdi çünkü.neyse beraber kamptan ayrıldık.barcelona merkeze daha önce gitmişler onlar.bizede yardımcı oldular.trenle merkeze gittik.çıkışta ayrıldık.ve gezimize barcelona merkezi olan place de catalunya dan başladık.büyük bir meydan.meydana çıkan caddelerden en önemlisi la rambla caddesi.bizdeki taksim istiklal caddesinin benzeri.en ünlü cadde.la rambla bi taraftan catalunya meydanına bağlanırken,caddenin diğer ucu denize kadar ulaşıyor.ve caddenin sonunda christoph colomb heykeli var.




La rambla da yol kenarında gösteri yapan sanatçılar,sokak sovları.animasyonlar,ressamlar,çalgıcılar yani ne ararsanız var.inanılmaz kalabalık bir cadde ve genelde turist çoğunukta.cadde üzerinde küçük küçük cafeler var ve cadde araç trafiğine kapalı.caddenin başından sonuna ulaşmanız gezi temposunda 1 saate yakın sürüyor.bizde bu cadde de bi aşagı bi yukarı yaptık.bikaç saaat geçti.hava sıcak ve güzel.gece saat 11 olmuştu ve artık yorulmuştuk.
trenle dönmeye çalıştık ama nerdeeee...dönüş treni için aktarma yapmak gerekliymiş.istasyonda diana adlı bir kıza sorunca tesadüf o da masnau ya gidecekmiş ve bize yardım etti.inanmayacaksınız ama 4 tren aktarması yaparak el masnau ya gece 12.30 da olaştık.istasyonda beklerken canım sigara çekti.yakıyım mı diye sorunca diana ya,yak ama saklayarak iç yanıtını alınca kendimi memlekette sandım bi an ve barcelona metrosunda da sigara içtik:)




Yol boyu dianayala sohbet ettik.aslen madrid liymiş ve burada yazları garsonluk yapıyormuş haftanın 4 günü.patronu parasını vermiyomu.dertliydi biraz.atletico madridi tutuyormuş.real madridzengin takımı,atletico yu ise işçiler tutar dedi.bişey daha öğrendik.el masnou ya ulaştık ve ayrıldık.hersey için tesekkürler diana.hemen kampımıza ulaştık ve uyuduk...




29.07.2009 (10.gün-barcelona)




Sabah 9 gibi uyandık.havuzda biraz yüzdük duş ve hemen ayrıldık kamptan.merkeze ulaştık la rambla yı gündüz gözüyle gezdik.katalan çeşmesi var.su içenler inanışa göre katalan oluyorlarmış.tabiki bizde içtik hemen:)ufuk karikatürünü çizdirdi bi adama.adam 1995 yılında tansu çiller i çizdim dedi.şaşırdık.türkiye yi seven bi adam.biraz sohbet ettik ve kolomb anıtına ulaştık.
katalanlar kolomb un katalan olduğunu düşünür ken ,tarihçiler italyan olduğunu söylüyor.heykelde kolomb eliyle bi yer, işaret ediyor.ettiği yer amerika olması gerekir ken libya olmuş.nedeni bilinmiyor.yapımında bi yanlışlık olabilir:
ve karşımızda akdeniz..barcelona denize kıyısı olan bir şehir ve biz şu an ordayız.
Bu bölgeye port well yani eski liman adını vermişler.kıyıda büyük bir alışveriş mağazası var.ismi maremagnum.karşısında dünya ticaret merkezi.hoş bir yer.mağazanın içerisinde dünyanın en büyük akvaryumlarından biri var.le aquarium isimli bu yere giriş 17 euro.içeride yüzlerce akvaryum ve milyonlarca balık var.köpek balıklarının oldugu bolumde yuvarlak bir tüp geçit var ve yürüyen bir bant üzerinde köpek balıklarının içinden geçiyorsunuz.benim gibi bir balıksever için bulunmaz mekan.çok sevdik bi kaç saat takıldık.




akvaryumdan çıktıktan sonra ilk hedefimiz barcelonanın sembolü olan la sagrada familia.yol üzerinde ilerlerken köhne bi ispanyol restorantı gördük dar sokaklardan birinde ve girdik.yerel neyiniz var gibisinden sorunca;Paella adlı sarı pilavlı deniz mahsüllü bi yemekten bahsetti.getir başkan hemen dedik.hayatımda yediğim en güzel pilav.herhalde safran kullanılış sarartmak için ve üzerinde karides,kalamar,domates,biber soğan var pilavda.yanında bir de san miguel birası buz gibiii.toplam kişi başı 7 euro verdik ve devam...




Yaklaşık 1 saatlik bi yürüyüşün ardından bazilikaya ulaştık.barcelona nın yaratıcısı antoni gaudi tarafından yapımına 1882 yılında başlanmış ve gaudinin 1926 da elim bir tramvay kazasında hayatını kaybetmesi üzerine yapımı bir süre durmuş.buğün halen inşası devam etmekte olan bu yapı avrupanın en görkemli bazilikalarından birisi.4 ana kule yanında uzanan yüksek kolonlar dikkat çekiyor.dansımızı burada yaptık ve casa da milaya doğru devam ettik.
casa de mila gaudinin,pera mila isimli bir zengin adam için yaptığı ev.eve taş ocağı da diyorlar.taş devrinden kalma bir ev görünümü veriyor.balkon demirleri dikkat çekici.ankara yıldız da buna benzer bir ev görmüştüm.demek ki burdan çalmış çakalll..
şu an itibariyle sigaramız bitti.canımız acayip çekti ve yanımızdaki banktaki kızdan ufuk bi sigara istedi.




Kız çıkarttı paketi bi tane ona bi tane bana verdi.hemide malboro lightttt..şansa bak..pöfürdettik cigaralarımızı casa de mila önündeki bankta.
o kadar çok yürüdük kü artık yorulduk.barcelonada büyük bir şehir ve heryeri gezmek epey zaman alabilir.
akşam saat 9 gibi kampımıza ulaştık.gezi başından beri illk defa bikaç saat hiç bişey yapmadık ve kampın barında bira içip dinlendikkkk.ne güzel oldu.gece 11 gibi de çadırımızda güzel bi uyku çektik.




30.07.2009 (11.gün-barcelona-marsilya)




Sabah erkenden kalktık ve kahvaltımızı yaparak el masnau kampından ayrıldık.hedefimiz nou camp stadı....
kısa bi süre sonra işte camp nou dayız.fc barcelona klubünün stadyumu olan camp nou yaklaşık 100.000 kişiyi misafir edebiliyor.stadyumun yanında offical store var.hemen giriyoruz.çift katlı bir satış ofisi.formadan,anahtarlığa takımla ilgili herşey var.fiyatlar ucuz değil.şapkalar 25 euro,anahtarlıklar 5-10 e arası,formalar 70-90 euro arası.




bi süre gezdikten sonra stadyum için giriş bileti alıyoruz ve kişi başı 17 euro bırakıyoruz barcelona kasasına.bizimde bi katkımız olsun.girişte inanılmaz bir sıra ve hava sıcaklığı 35 derece.sıra bir türlü ilerlemiyor.garibim avrupalı beklemeye alışmış acele yok ama 2 Türk rahat durur mu?kapıdaki koruma klimalı bir ortamda bekliyor.hemen sordum bu sıra neden ilerlemiyor diye.girşte ilk olarak küçük bir sinema salonuna giriliyormuş ve salon 50 kişi kapasiteliymiş.
barcelona tarihini anlatan bi sinevizyon gösteriliyor dedi görevli.ben izlemek istemiyorum stadyumu görmek istiyorum diye bağırınca kalabalığın arasından görevli bekle sen orda bekle geliyom dedi.ve 1 dk içinde yanında 4 korumayla geldi yanımıza.selamun aleykummm.ee delikanlıyız tabi.sen misin isyancı filan gibilerinden soruya bana,ama herkes bize bakıyor.evet dedim.sen orda klimalı biz burda yanalım yok öyle aslanım gibisinden diklenirken,korumalardan biri kolumdan tuttu.
Ufuk atladı hemen.küçük bi arbede tam o sırada bi bağırdım:ellll turkoooooo ulan diye..bi anda herkes açıldı.vay be dedim OSMANLI korkusu taaa buralara kadar gelmiş...adamlar içeri girdi.yemin ederim 2 dk sonra bi anons :izlemek istemeyen direkt geçebilir.sırada bekleyen 1000 kişi aynı anda döndüler bize ve bi alkış tufanı....eyvalah dedik görevimiz:):)10 dk sonra içerdeyiz.hayatımda gördüğüm en güzel stadyum ve inanılmaz büyük.tribünler 5 katlı ve dik.zemin harika.ulan bi çıksam mı çimlere diye düşünsemde adamalar zaten bize ayar oldu bu sefer affetmezler diye düşünerek nou camp ın tribünlerinde 2 mutlu adam sigaralarını tüttürdüler.
Devamında maç spikerlerinin maçı anlattıkları yere 5.kata çıktık.hatta ufuğun kamera çekiminde bi barcelona -fenerbahçe maçı bile anlattım.sonuç mu?barcelona=0 fenerbhçe=1 gol=guiza....
dönüpte aradan aylar geçip tv de bi barcelona real maçı izlerken ah ulan be burda maç anlattım desem kimse inanmazzzz..alt katlara inerken stadyum
duvarına şampiyon fenerbahçe yazdım.ufuk ta cimbom yazdı tabi:)
en alt katta müzeleri ve soyunma odaları var.adamların müzesi ağzına kadar kupa dolu.bir tek kupaları eksik,TSYD kupası:):)
soyunma odalarını gezdik ve stadyumdan çıktık.store dan her zamanki gibi magnet aldım.ufuk ise şapka takıldı.




AYNI GÜN SAAT:15.00
şu anda barcelona dan ayrılıyoruz ve hedefimiz akdenizin sahil şehri marsilya.dolayısıyla tekrar fransa ya giriyoruz ve 541 km yolumuz var.
barcelona da kaldığımız süre zarfında çok gezdik çok eğlendik.istanbul un avrupa versiyonu en kısa tanım olurdu herhalde.aradığınız herşeyi bulabileceğiniz büyük bir şehir.2 gün bile az geldi ama devam etmeliyiz,çünkü görülmesi gereken o kadar çok şehir ve ülke var ki.şu anda arabamızın km sine baktım ve 3000.km ye geldik.vay  be 3000 km dir yoldayız ve şu ana kadar bile unutulmaz hikayeler biriktirdik cebimizde.durmak yok yolumuza devam ediyoruz...perpegnian-montepiller ve nimes rotasını izliyoruz.
yaklaşık 8 saat süren uzun ve yorucu bi yolculuktan sonra marsilya dayız.




31.07.2009 (12. gün marsilya-toulon-cannes)
saat:00.15

MARSİLYA
Bir gece yarısı marsilya...duydugumuz kadarıyla marsilya fransız mafyasının etki olduğu,zenci nufüsun fazla olduğu bir yerdi.gece ulaşınca arabada yatmaya karar verdik ve güvenli bir yer arıyoruz.sokaklarda insanlar var ve çoğunluğu zenci kadınlar oluşturuyor.cadde kenarlarında kötü kadınlar:):)





bi süre sonra yatacak yeri bulduk.bi mahalle arasında parkın yanında bir yer..
sabah 9 gibi uyandık.biraz yorgunluk var tabii..ilk olarak benzin aldık.1.32 euro dan.marsilya sahiline indik.bir büfede fanatik gazetesi gördük hemen aldık.memleketten havadisleri okuduk.bu arada büfede bir türk amca vardı.yıllar önce buraya göçmüş.memleketi sordu cevapladık.amcadan marsilyayı yunanlıların kurduğunu öğrendik.daha sonra sahil kenarında bir bankta denize nazır kahvaltı yaptık.karnımız doydu hava güzel.ama biraz yorgunuz.sahilde bi baktım tren gibi bi alet.tekerli tren.şehir turu yaptırdığını öğreniyoruz ve hemen atlıyoruz.maliyeti 7 e.yaklaşık 1 saat süren bir gezi.yürüyerek gezmek yerine en güzel yerleri bu sefer tekerlekli trenle gezmeye karar verdik.kulaklık takıp rehberi dinleyebiliyorsunuz.




Marsilya nın en önemli yapısı şehrin tepesinde ve şehre hakim bir noktada buluna notre dame kilisesi.12.yy da yapılmış.deniz seviyesinden 162 metre yükseklikte en yüksek  noktada yapılmış.trenden inip biraz geziyorsunuz akabinde arkadaki trene binip devam ediyorsunuz.sistem çok güzel.tren bir kaç yere daha uğradıysada çok ilgimizi çekmedi.sahilde turumuz sona erdi.hediyelik bişeyler baktık.limonata içtik.marsilya balık pazarına attık kendimizi.ilginç balıklar gördük.midye çekti canımız.adama soruyorum hemen yenir mi bu diye?yenir diyo.bak pişirme şansımız yok diyorum.olsun yenir diyor.peki diyip yarım kilo midye aldık.
bu arada aldığımız bi kartpostalda toulun diye bir yerin resmini gördük.hemen cadde üzerinde bir  fitness salonuna girdim.kaslı rambo gibi bi adam ve karısı da en az onun kadar kaslı.ama çok kibarlar.
toulunu tavsiye ettiler ve tarif verdiler.yol üzerindeydi ve varlığını bilmediğimiz bir yerdi.çok hoşomuza gitti ve hedefimiz artık toulun.
marsilya güzel bir yer ama çok turistik değil ve belirli bir saatten sonra çok tehlikeli.gitmeli mi?olmasa da olur ama konum olarak önemli bir yerde ve uğranılıyor muhakkah.marsilyadan ayrılıyoruz ve toulun a 50 km var.








TOULUN
öğlenden sonra 16.00




Küçük bir sahil kasabası olan toulun harika bir yer.arabamızı
bedava parka çektik.plaja attık kendimizi.dalgasız denizde yüzdük.plajıda çok güzel.bişeyler atıştırdıktan sonra bedava duşumuzu da alıp yolumuza devam ettik.yaklaşık 2 saat geçirdiğimiz bu şirin kasabayı sevdik.bişey dikkatimizi çekti çok fazla kebapçı var.girmedik ama muhtemel Türktür sahipleri.ilginç.marsilyadan aldığımız midyeleri bi açtık ki çiğ midye.mal herif içimizde patlattı midye sevdasını.hepsini attık.ilk fırsatta midye yemeliyiz.toulundan ayrılıyoruz.hedefimizi cort de azur,french riviera yani akdenizin incileri cannes ve niceeee...




AYNI GÜN
saat:20.00
mecburi otobana giriyoruz.9 e verdik.ayrıca bir bağlantı yolundan çıkarken bi sepet var gişede.içine 1.5 e atınca bariyer kalkıyor.bu gişecilerin hepsi sepet espirisi yaparken harbi sepet çıkınca karşımıza şaşırdık doğrusu.bu arada dalgınlıkla cannes i atlayıp nice e doğru yol alırken bi anda uyanıyoruz hemen bi u çekip cannes e ulaşıyoruz.




CANNES




Akşam üzeri ulaştığımız cannes da ilk olarak park sorunu karşımıza çıkıyor.bi süre sonra 3.5 e ya buluyoruz.cannes-nice- monte carlo akdenizde yay gibi uzanan sahillerden oluşan 3 sahil şehri.ve biz ilkindeyiz.zengin insanların yaşadığı elit bir yer cannes.
öncelikle cannes film festivalinin yapıldığı grand auditorium a ulaşıyoruz.festivallede tom cruise ların,angelina julie lerin yürüdüğü o kırmızı halıda yürüyoruz.hoş bi duygu.burası büyük bir salon.ve herkes kapısında resim çektirme yarışında.
Sahil yolunda yürüyoruz ve karşımıza bi restorantta midye yiyen birini görüyoruz.restoranın sahibi alman bir kıza soruyoruz ne kadar gibisinden?bu günün geleneksel midye günleri olduğunu bir kova midyenin ve yanında patates kızarması ve içeceğin hepsinin sadece 10 e olduğunu söyleyince oturmamız 2 saniye sürüyor:)şansa bak.çok pahalı bir restoran olmasına rağmen o gece için promosyon.bugün bizim şanslı günümüz daha sonra anladık.getir ablacım hemen midye bass.
10 dakika sonra inanın ben diyim 150 siz diyin 200 midye soslanmış bir şekilde bulunan genişş bir tabakta geliyor midyecikler.midyecik çünkü bizdeki midyeden çok farklı.ufak ve içinde pilav yok.sadece saf midye ve küçük yeşil bir ot.limonlar ise parfüm şişesinin içinde.ne güzel...tadı mı??benim gibi bi midyesever:hayatımda yediğim en güzel midye..nefissss.bi asıldık yemeeyee.soluksuz bi 100 tane yedik.öyle kaptırmışsız ki yan masada ki çocuk ve kız arkadaşı güzel se bizde söyleyelim dediler.lan daha ne duruyon söyle tabii...
afiyetle midyeleri indirdikten sonra ayrıldık restoranttan.cannes de büyük bir casino var.soluğu orda alıyoruz.son olarak les sables de oynamıştık blackjack.ama bura biraz büyük bir yer ve pot 20 euro.100 euro ile başladık ve 300 e yapınca elveda cannes casino dedik.ayrılırken ufugun kurpiyer kıza söylediği söz hala kulaklarımda:nasıl geçirdik ama:):)
200 e karla ayrılıyoruz.monte carlo öncesi bütçemiz hazır.hehe...tekrar cannes film festivalinin yapıldığı alana geliyoruz.ufugun dikkatini tepedeki yazı çekiyor.erotica....bu nedir diye şöyle bi yanaşıyoruz.kapıda zenci korumalar ve başlarında sert bir bayan var.içerde büyük bir disko oldugunu,her gece bi aktivite olduğunu ve  bu gece özel erotica gösterimi oldugunu öğreniyoruz.hemen içeri girmeye çalışırken koruma:hop lan hödük nereye giriyon şortla tişörtle demez mi?




meğer yasakmış.pantalon ve gömlek şart.offf.ufuk tamam ama bende şort filan.kıyafetler arabada araba uzakta.boşver ufuk salla desem de,ufuğu kıramazdım ve üşenmedik arabaya gidip üstümü değiştirip içeri girdik.ne garip giriş ücretsiz ve içerde bi bira 10 e.birer bira alıp kalabalığa karışırıyoruz.kocaman bir sahte ve inanılmaz ses ve ışık  sahnede 8 hatun ev temizliği yapıyorlar.biri ütü yapıyo,biri bulaşık,biri temizlik ama hepsi çıplak:)
strptiz tarzı bişey ama konulu:)gecenin ilerleyen saatlerinde daha çılgın şeyler yaptılar.herhalde böyle bi geceye bir daha şahit olamayız.garip bi şekilde sadece erkekler yok.herkes turist ve kızlı erkekli.sabaha karşı 5 gibi ayrılıyoruz erotica dan.arabamızı bulduk ve cannes den ayrılıyoruz.nice e gelmeden sahilde bir yere arabamızı çekip arabada yatıyoruz.iyi geceler...




01.08.2009 (13. gün cannes-nice-monako-monte carlo)




bi çığlık atarak uyanıyorum.kafamı cama yaslayıp uyumuşum.güneş yakmış yanağımı.bu ne sıcak.sahil kenarında cannes nice arasında bi yerde sabah 9 gibi uyanıyoruz.dün gecenin etkisi halen devam ediyor.kulaklarımız çınlıyor.ne geceydi ama ufugum...
nice doğru yola koyuluyoruz.cannes nice arası 45 dakika.
saat 11 gibi ulaşıyoruz nice e.




NİCE




nice de cannes a çok benzeyen temiz ve güzel bir sahil şehri.sahilde marsilyada daha önce kullandığımız treni görüyoruz.çok sevindik.hemen atladık.trenle şehir turunda ilk durak eski bir fener olan la tour belanda deniz feneriydi.bu nokta nice in en yüksek yeri olması itibariyle nice in o güzelim plajları ayaklarınızın altındaydı.trenle yaklaşık bir saat süren turun ardında nice in en ünlü yürüyüş yolu olan promenade des anglais de gezindik.
Artık denize girme zamanı gelmişti.öğrendiğimize göre nice de yaklaşı 15 plaj bulunmakta ve beau rivage plajını seçiyoruz.giriş ücretsiz.yalnız alışıkk olmadığımız bir tablo var.plaj da kum yok.plaj komple taşlarla kaplı.ufak ve yassı taşlar.insanlar havlularını sermiş güneşleniyor.hiç beklemeden attık havluları biraz güneşlendik akdenizin tadını çıkarttık.deniz-plaj-kum olmasa da deniz-plaj-taş üçgenini oluşturduk.plajı taş olmaasına rağmen çok kalabalık ve denizi harika.
nice güzel bir şehir fakat cannes den çok farlı bir yer değil.öğleden sonra ayrılıyoruz ve akşam üzeri başka bir ülkedeyiz.monakooo
MONAKO
MONTE CARLO
Akşam üzeri ulaşıyoruz monakoya.monako aslında bir ülke olsada fransaya bağlı bir krallık veya prenslik aslında.çok küçük bir ülke.vatikandan sonra dünyanın en küçük 2.ülkesi.nufüsu 32.000.en önemli semti monte carlo.:)
ülkenin uzunuğu yaklaşık 5 km.formula 1 in monte carlo ayagının yapıldığı pist şehrin içinden geçiyor.formula aracı olmasada golf le geçtik bu pistten:)
Biraz monako da turladıktan sonra asıl hedefimiz olan monte carlo ya ulaşıyoruz.burası avrupanın en büyük casinosuna sahip.casino de monte carlo.buranın hemen yanında cafe de paris adlı bir casino daha var ve giriş ücretsiz.bi yokladık 50 e yu 10 sn de bırakarak ayrıldık.hızlılar:)
havuzlu bir meydan ve karşımızda casino de monte carlo.girişinde insanlar durmuş geleni gideni,içeri girenleri izliyor çünkü buraya giriş 10 euro ve kıyafet zorunlulugu var.lüks kelimesi herhalde burada icat edilmiş.mercedes ve bmw nin basit kaldığı bir ortamdayız.ticari taksiler crysler c 300..




ferrari ve lamborgini lerin envayi modellerini görmek mümkün.insanlar lüks,arabalar lüks mekanlar öyle.acayip bi ortamm kısacası.bir gün önce cannes de kazandıgımız 200 e yanımızda.içeri giremeyenlerin bakışları arasında artist artist giriyoruz içeri.içerisi dolmabahçe saray gibi.kocaman sütunlar,yüksek tavanlar,ortam inanılmaz kalite.rulet masası,kollu makineler derken blackjack masasındayım.pot 25 euro.minumum 25 e oynayabiliyorsunuz.biraz kazanır gibi olsamda 200 e gitti 1 saat içinde.olsun haydan gelen huya gitti.daha iyi oldu.eglencemizi beleşe getirmiş olduk.yalnız yan masada romen oldugunu düşündğümüz ve kendisine golega lakabını taktıgımız 45-50 yaşlarında göbekli bir adama gözümüz takıldı.yanında güzel bir bayan ve adam cebinden metal bir plaka çıkartıp,kurpiyere fırlattı.fırlattı evet:)
meger o plaka 10.000 euro değerindeymiş ve adam pot u yani açılışı 1000 e yaptı.kimse oturamıyor.adam koca masada tek başına oynuyor.herkeste adamı izliyor.ufuk bi ara:ulan adam benim 1 aylık maaşımı 10 saniyede kaybediyor cümlesini duyar gibi oldum:)
adam 10.000e kaybetti.vay be derken adam bi plaka daha frılatınca çüş ulan ne para var adamlarda diye söylenip casino monte carlo dan ayrıldık..
çıkışta karnımız acıktı.cepte tek kuruş kalmamış.ulan hıyarlar artist artist girerken iyiydi demi:)neyse paramzı arabaya saklamıştık hepsini harcarız gibisinden.iyi yapmışız.200 e allıp gelmiştik 5 kuruş kalmadı:)
arabaya döndük,paramızı aldık ve sahilde gece yarısı pizza keyfi yaptık bi bira salladık.
monte carlo denince aklıma ilk gelen şey lüks ve casino.şehir casino üzerine kurulmuş.herkes orada.sokaklar bomboş:)





02.08.2009 (14. gün monako-monte carlo-milano)
sabahın 2 si ve biz artık monte carlo dan ayrılıyoruz.arabaya binince pek uykum olmadığını farkettim ve yürüyelim ufuk dedim.zaman kaybetmemek için yolumuza gece devam ettik.hedefimiz bambaşka bir ülke başka bir şehirdi:milanooooo
genova üzerinden yolumuza devam ediyoruz.san remoyu da geride bıraktık ve gece boyunca direksiyon salladım.

İTALYA

MİLANO




Yorucu bi yolculuktan sonra milano ya sabah 9 gibi ulaştık.ilk olarak kamp bulduk ve camping di milano ya çadırımızı kurduk.2 saat uyudum.
saat 12 gibi milano turumuza başladık..
ilk durağımız milanonun merkezi konumundaki piazza del duomo meydanıydı.meydanın bi ucunda dünyanın en büyük gotik katedrali olan duomo katedrali beyaz mermer yüzüyle bize bakıyor.1386 da yapımına başlanan katedral 500 yılda tamamlanmış ve napolyon burada taç giymiş.heybetli  ama sade bir görünümü var.ön cephesi komple beyaz mermer kaplı.katedralin girişinde çanta araması yaptılar.biraz dolaştıktan sonra,
katedralin hemen yanıbaşında bulunan victor emmanuel galeria sına girdik.burası cam çatısıyla meşhur ve tarihi bir pasaj.tavan komple cam ve çok güzel.zemindeki işlemeler muhteşem.ve pasajda stefanel,prada ve daha birçok ünlü ve pahalı markaların şubeleri.ve dünyanın en güzel mcdonalds ı mevcut.bu kadar tarihi doku arasında mc donalds ın ne işi var anlamak zor.dansımızı bu pasajda yaptık.pasaj içerisinde 2 italyan genç pachelbel e ait canon d major ü çalıyordu.avrupadan futbolun çok aradığım jenerik müziği.bizde eşlik ettim 1 euroyu hakettiler.pasaj dan çıkarak yolumuza devam etttik.yol üzerinde foot locker adlı büyük bir ayakkabı mağazası gördük.daha önce hiç duymadığım markalar vardı.dikkatimi le coq sportif markasının angers modeli çekti.harika bir ayakkabı olmasına rağmen 110 euro olan fiyatı ayakkabıyı sadece denememize neden oldu.
Alamadan çıksakta yaklaşık 1.5 sene sonra eşim aynı ayakkabıyı uzun uğraşlar sonunda italyadan,fransaya ordan ingiltereye ve en son istanbula kargolattırarak ankara da doğüm günümde bana hediye etti.seni seviyorum bittom.:):)
neyse bu dipnottan sonra karşımıza kocaman bir kale çıktı.şehrin görüntüsüne tamamen aykırı renkte kırmızı tuğlalı çin kalelerine benzeyen bir kale ve şehrin göbeğinde.ama inanılmaz güzel ve farklı.bu kalenin ismi castello Sforzesco..
Rönesans zamanında birçok ressama ev sahipliği yapmış bu kalede buğün birçok ünlü sanatçının eserleri sergileniyor.michelangelo'nun yarım kalan son yapıtı rondanini pieta sı buradadır.kalenin içerisinde geniş bir alan var ve meydanın bir kısmında havuz ve çimenlik bir alan yer alıyor.şehrin dokusuna aykırı görüntüsüne rağmen etkileyici bir yer.
bugün günlerden pazar ve şehirde pek hareket yok.pizza yiyerek karnımızı doyuruyoruz ve hedefimiz san siro stadyumu.




Stadyumu ulaştık ve görkemli ve büyük bir yapı karşıladı bizi.80.000 kapesiteli bu statta milan ve inter maçlarını oynuyor.diğer adı ise giuseppe meazza.içeri girmek istesekte pazar olduğu için kapalı.üzüldük ama olsun.stadın hemen yanında bulunan küçük standa gittik.atkı forma satan bir delikanlı karşıladı bizi.ismi matteo.inter taraftarı.yaşıtımız ve başladık futbol muhabbetine.bize soruyor:hakan sukur,junıor emre,okan, evet diyoruz.ve ben ona soruyorum fatih terim? inanın ,ilk kelimesi :imparatoreeeee...
Vay be bir fenerli olarak herşeyden önce bir Türk olarak gururlanıyorum.epey sohbet ettik.ufuk bi forma aldı.matteo birer kartpostal verdi..çocukla samimiyetimizi gören babası arabadan mal indirirken bize seslendi.turkooo..döndük amca bize 2 inter atkısı hediye etti.hayatımda ilk kez bi avrupalı dan hediye almıştım ve inanılmaz mutlu olduk.sevinçle taktık boynumuza inter atkılarını.matteo güzel insandı,babası da öyle.italyanları seviyorum.sıcakkanlı insanlar.saol matteo...sevgiyle kal...
milano güzel,düzenli ve kaliteli bir şehir.çok karışık değil.hayat duomo meydanı ve meydana çıkan caddelerde daha canlı.ama şehir pahalı.kolay değil italyada modanın başkenti.italyan insanları fransızlara göre çok daha sıcakkanlı.bize daha çok benziyorlar.
saat 18.45
camping di milano da kampımızdayız.çadırımızın yanında biraz peynirimiz ve bir şişe bordeaux şarabımız var ve uzandık çimlere keyif yaptık.gezimiz başladığından beri ilk defa pilimin bitmek üzere olduğunu anladım.2 haftadır dur durak bilmeksizin geziyoruz ve 8.ülkedeyiz ve artık bir ülke kaldı.isviçre.ama öncesindeki hedefimiz como gölü.
akşam 22.00 gibi uyuduk.




03.08.2009 (15. gün milano-como gölü)

COMO GÖLÜ

 


sabah 9 gibi uyandık ve kahvaltı sonrası milano dan ayrıldık.hedefimiz 50 km kuzeydeki como gölü.yol üzerinde alışveriş yapıp bagajımızı doldurduktan sonra yaklaşık 45 dakika sonra como ya ulaşıyoruz.ve işte mahir amcanın yıllardır bizlere dediği'' bunlar bana komo komooo''cümlesinde geçen como dayız.
como da bizi inanılmaz bir yağmur karşılıyor ve fonda gökhan kırdar dan çek faytonu şarkısı çalıyor.bakalım George clooney in evini bulabilecek miyiz?


Como ya girdik ama bir türlü gölün kenarına gidemiyoruz:)bi süre göl yakınında bulunan yoldan devam ettik ve inanılmaz güzel yerler şansına eriştik.bazen bu da çok güzel oluyor.bişey ararken karşınıza çıkan güzellikler.nihayet göle ulaşıyoruz.çok çok büyük bir göl.öncelikle kalacak biryerler bakmamız lazım ve bir hostel buluyoruz.frankfurt tan beri ilk kez hostelde kalacağız ve mutluyuz.çadır ve araba bizi bayağı zorladı…




Ostello villa olmo hosteldeyiz.küçük ve şirin bir hostel.kişi başı 16 euro vererek 4 kişilik odanın 2 yatağını kapatıyoruz:)hostele yerleştikten  sonra hemen yolumuza devam ediyoruz.como gölünün yakınında arabayı park edecek bir yer bulamadık ve çözüm aradık.baktık bi restaurant var.önüne park edip çaktırmadan hemen kaçacağız.aynen öyle yaptık ve hemen limandan ayrılmakta olan como şehir hatları vapuruna kendimizi attık.
Vapur como ya kıyı yerlerde yolcu alıp,indiriyor ve yaklaşık 1 saat sonra aynı yere geri dönüyormuş.gölü gezmek için harika bir fırsat.kişi başı 6 e vererek tekneye bindik.göl çok dalgalıydı ve havada yağışlı.biraz kestirmişim:)yorgunluk bastırıyor.tekne turundan sonra dikkatimizi gölün çevresinde bulunan dağın eteklerindeki tramvay tarzı bir alet çekti.
Dağa tırmanıyor ve inanılmaz bir eğimle.
 sorduk 4.5 euro ya zirveye çıkarıp geri indiriyormuş.hemen atladık.amacımız gölü zirveden görmek olsada 10 dk sonra zirveden göl çok az görünüyor:).garipsedik ama tepede küçük bir kasaba var ve başladık gezmeye.belkide hayatımızda gördüğümüz en sakin ama en güzel kasabalardan biri.
Bi süre sokaklarında dolaştık.huzur herhalde bu olsa gerek.daracık sokaklar ve kapı önlerinde çiçek saksıları.yarım saat sonra teleferiğe binerek aşagı indik.göl kıyısında dansımızı ettikten sonra dikkatimizi bir türk lokantası çekti.
girdik içeri selamun aleykum abiii diye:)…çok aç olmasakta bir bardak sıcak çay harika gitti.çayı çok özlemişizzz.
Arabamızı bulduk ceza yoktu camında.hızla ulaşlaştık ama 8 ay sonra eve bi ceza geldi.çok ceza geldi ama bu seferki adresi google map a yazdığımıda como gölü kıyısında bir lokanta adresi vay anasını dedim.yemişiz cezayı haberimiz yok.neyse hostele döndük.hostel de fillandiyalı otto ile tanıştık.eleman bizle yaşıt ve yılın 9 ayı fillandiya da ne iş bulursa çalışıp ,biriktirdiği parayla Avrupa yı 3 ay geziyormuş.
boş zamanlarında snowboard yapıyor.kırılmadık yeri kalmamış ama cok sevdiğinden bahsetti.iyi bi çocuk.akşam yemeğini beraber yedik.güzel bi yemek oldu.gece 11.30 gibi odamıza geçtik.
04.08.2009 (16. gün como gölü-isviçre-zürih)
Sabah 08.15 gibi uyandık hostel odasında.saat 09.00 da kahvaltımızı yaptık.2 reçel bir yağ ve bir bardak kahve eşliğinde.
Como gölü İtalyan zenginlerinin mesire yeri.tam kafa dinlenecek yer.güzel ve sakin.yolunuz italyadan İsviçre taraflarına düşerse muhakkah uğrayın derim.havası serin ama soğuk değil.1 gün yeterli comoyu gezmek için.
Artık como dan ayrılma zamanı geldi.george clooney i göremedik ama canımız sağolsun harika yerler gördük.
Hedefimiz artık son ülke olan İsviçre.ve şu anda saat 10.00 ve biz isviçreye girdik.como İsviçre sınır.isviçre’nin bellinzona şehrine yaklaşıyoruz ve zurih’e 230 km yolumuz kalmış tomtom öyle diyo..benzin 1.59 e ya çıktı.bu ülke çok pahalı anlaşılan:)
Bu arada bir tünele giriyoruz ve uzunluğu tam 17 km.tünel girişinde trafik lambası var.otobanda ışık.neyse 30 saniye yeşil yanıyor bu sürede bir miktar araba alıyor tünele.kırmızı da mesafeyi açıyor ve tekrar.parça parça alıyor tünele.yalnız 17 km tünelden gitmek insanı bunaltıyor.yaklaşık 20 dk sürdü.ama helal olsun adamlar yapmış.İsviçre Alpleri çıkıyor karşımıza.hani şu milka reklamlarında çimenler içinde dağ evleri olur ya işte o evleri gördük.insan buralarda yaşlanmaz be diyerek şaşkın bakışlar içerisinde yolumuza devam ediyoruz.

İSVİÇRE
ZÜRİH
Evet zürihteyiz.artık sona yaklaşıyoruz ve 9.ülkedeyiz.isviçre.sabah 10.00 gibi ayrıldığımız como dan yaklaşık 3,5 saatlik yolculuğun ardından öğlen 1-2 arası ulaşdık zürihe.kamp aradık biraz ama bu arada dikkatimizi sokaklar çekti.sokaklarda 1 kişi bile göremiyoruz.dinlenme saatleri galiba.şehirde sadece ufukla ikimiz yaşıyo izlenimi uyandı.kampımızı bulduk.
Zürih gölü kenarında harika bir kamp.saat 15.00 te açıldı rezervasyon ve kampa giriş yaptık.2 kişi 27 euro verdik.araba ve çadır dahil.ilginç bir olayda kasada yaşadık.
euro verdik kabul ettiler ama para üstünü İsviçre frangı verdiler.isviçrenin euro ya tam olarak geçmediğinide öğrenmi olduk.sadece kağıt euro lar geçiyor.çadırımızı kurduk ve o gün dinlenmeye ayırdık.biraz denize girdik.göl kıyısında Hollandalı kızlar gitar çalışıyordu.biraz onları izledik.cranberries’ den zombie parçasını çaldılar.arnhem‘lı kızlar gerçekten yetenekliler.beleş canlı müzik.çadırımızı kurduğumuz yerdeki yan komşumuz yuhan ve tamarra ile tanıştık.
Beraber iskambil oynadık.osnacburk Almanya dan geliyorlarmış.2 hafta buraya kampa gelmişler gençler.akşam yemeğini birlkte yedik göl kenarında.sohbet ettik müzik dinledik.gece saat 12 ye geliyordu ve İsviçre de zürihte göl kenarında uyuduk…
05.08.2009 (17. gün-isviçre-zürih-almanya-stutgart)
Sabah 8 gibi uyandık kahvaltı sonrası kampımızdan ayrıldık.zürhin merkezine doğru ilerlerken tren istasyonundan city map alma fikri geldi aklımıza ve tuvalete de girmeliydik.arabamazı istasyonun kenarına çektik ve 10 dk sonra geldimizde 40 isviçre frangı ceza yemişiz.ulan 10 dk ayrılmaya gelmiyor.bu biraz moralimizi bozsada yolumuza devam ettik.
Merkeze arabamızı park etmeye çalışıyoruz ama parkmatik sadece 2 saat izin veriyor.2 saat sonra dönmeliymişiz.offff İsviçre.park kesinlikle sorun bu şehirde ve şehir inanılmaz pahalı.neyse park edip merkezde bulunan limmat nehrine ulaşıyoruz.şehir bu nehrin etrafına kurulmuş ve bu nehir zürih gölüne dökülüyor.dansımızı nehir kıyısında yaptık.nehir inanılmaz temiz.dibi görünen bir nehir inanmak çok zor.bu kadar temiz nasıl olabilir diye.
Grossmunster ve fraumünster kiliselerini ziyaret ettik.ardından büyük bir saat kulesi var.orayı gördüktem sonra Zürih sokaklarında hediyelik eşya arıyor ve dolaşıyoruz.her yerde 4-5 euro olan magnetler 10 euro,0.50 cent olan karposttallar 1 euro:)
Zürih küçük bir şehir.şehir düzenli ve hayat çok yavaş akıyor.sokaklar tertemiz ve heryer kalite kokuyor.şehirde yaşayanların birçoğu bankacı ve ekonomik durumları çok iyi.şehir inanılmaz pahalı.gezilecek çok yer bulamadık ve yolumuza devam etme kararı aldık.


Öğleden sonra ayrıldık zürihten ve Almanya ya giricez tekrar. hedefimiz ise stutgart.






AYNI GÜN SAAT:17.30
ALMANYA
STUTGART
Arabamızı park ettikten sonra merkeze ulaşıyoruz.ana caddeleri königstraasse deyiz.cadde kalabalık hatta Türk sesleri duyuyoruz.güzel sanatlar müzesi ve belediye biznasını ziyaret ettikten sonra büyük bir park bulduk ve biraz dinleneceğiz.meet point ismi verilen bu park insanların buluşma yeri.Şunu anladık meet pointte.artık gezi tempomuz düşmüştü.deli gibi heryeri gezmeye çalışmıyorduk.yolun sonuna yaklaştıkça yorgunluk artmıştı.parkta dinlendik.gayet sessiz ve huzurlu bir ortam derken meger fırtına öncesi sessizlikmiş:)
Akşam saat 9 gibi hemen yanımızda hararetli bi şekilde sohbet eden 2 alman kız dikkatimizi çekti.gece kalmak için hostel ucuz hostel sorduk.yardımcı oldular ve sohbet ettik.anaokulunda öğretmenlermiş.jana ve jes.bi süre sonra arkadaşları geldi.bi süre sonra başka arkadaşları da geldi.meğerse kızların çevresi genişmiş.yaklaşık 10 kişi olduk kızlı erkekli.3 zenci vardı.imad ve arkadaşları.oğlanlar hip hopçı gençlik.sohbet koyulaştı.güzel bir ortam oluştu.bişeyler yedik parkta içtik beraber.imad Filistinli bir genç ve 100 kg var.sempatik bir çocuk.biz türküz diyince inanmazsınız oğlan ayağa kalktı ve bize sarıldı.ve tek bir kelime söyledi:Erdogannnn.Meğer davos olayını hatırlamış ve o olaydan ne kadar gurur duydugunu,başbakanımızın kendilerini gururlandırdığını ve dünya lideri olduğunu söyledi.hem duygulandım hem gururlandım.
Elemanlar müzikle uğraşıyormuş.bize demo kasetlerini dinlettiler.bi süre sonra gece 1 gibi hadi kalkalım diskoya gidelim dediler ve bizi de davet ettiler.eee davete icap etmeli diyerek hep beraber aktık stutgart gece hayatına.bi diskoya gittik.eğlendik dans ettik,alman gece hayatını gözlemledik.gece 3 gibi çıktık.jane ve imad komşularmış ve taksiyle gidecez dediler.çok para tutacağını düşünerek biz bırakırız arabamız var dedik.deme olsaydık.neyse tıkış sokuş bindik arabaya.arabamın içi zaten darmadağın.10 dk sonra trafik ışıklarında beklerken yanımıza bi tane polis arabası durdu.bende hafif alkol de var.neyse yeşil yandı ben bekliyorum polisin gitmesini ama nerdeee.yürüdüm biraz polis sireni çaktı.eyvah eyvah.durdurdu bizi.kocaman bi polis:motoru durdur ve in arabadan dedi.hep beraber indik.tam o sırada salak imad diskodan geliyoruz filan deyince polis o zaman bi alkol testi yapalım demez mi?beni bindirdiler polis arabasına üfle bakalım diyince korku tavan yaptı.alkol çıkarsa ehliyet gider,arabayı çekerler,ceza filan ya neler geçti 10 saniye de aklımdan.üfledimmm.ve o korku dolu bekleyiş.polis dediki biraz içmissin ama fazla değil devam et.ohhhh çekmek hiç bu kadar güzel olmamıştı.hemen atladık arabaya.bi kaç biraz içmiştim ama disko da oynayınca herhalde terle atmış vücut.hemen jana ve imad ı evlerine bıraktık.civardan uzaklaştık.sabaha karşı 4 olmuştu saat ve arabayı güvenli bi yere çekip arabada yattık.ne geceydi ama:)
06.08.2009 (18. gün-almanya-stutgart-heidelberg-frankfurt)
Sabah saat 9 gibi uyandık ve mcdonals da bi kahvaltı yaptık.hedefimiz Mercedes müzesi.yolda bi süre durup arabanın bagajını yerleştirdik.
15 dk sonra stutgart ın hemen çıkışında bulunan Mercedes müzesine ulaştık.adambaşı 8 euro vererek girdik.8 katlı müze harika.asansörle en üste çıkıp yürüyerek ve gezerek aşagıya iniyorsunuz.girişte kulaklık ve walkman veriyorlar.harika bir sistem.baktıgınız arabaya yaklaşınca bluetooth ile veri alışverişi oluyor ve araba hakkında bilgi walkman e veriliyor.en üstte mercedesin ilk motoruyla başlıyor gezi.
o motor arabaya dönüşüyor ve bu dönüşüm yavaş yavaş gerçekleşiyor.mercedes ismi mercedesi ilk süren işadamının kızının ismiymiş.viyana da çalışan bir adamın kızı.yani karl hainz fredrich benz in kızı değilmiş.orginal mercedesleri tek tek inceledik.



arabalar,otobüsler,kamyonlar gördük.adını dahi duymadığımız modeller vardı.güzel vakit geçirdik.mercedesin tarihini öğrendik ve mercedese olan sempatik iyice büyüdü.çıkışta hediyelik eşya bölümü var ama çok bişey yok.ankara dan eşimin kardeşi yavuz anahtarlık istemişti.ona orginal bir anahtarlık aldım ve müzeden ayrıldık.
Müzenin hemen yanında stutgart futbol takımının stadyumu olan  Mercedes benz arena var.dışarıdan biraz inceledik.stad çevresinde 8 futbol sahası daha var ve hepsi çim.kompleks harika.dansımızı ettik ve stutgart tan ayrıldık.



Stutgart klasik bir alman şehri.çok turistik değil.gezilmesi gereken birçok yeri gezdik.ve güzel anılarla buradan ayrılıyoruz.hedefimiz steffi graf ın doğdugu kasaba olan heidelberg.Saat 14.30 ve hidelberg'e 130 km yolumuz var.
Yaklaşık 1,5 saat sonra heidelberg 'deyiz.


HEİDELBERG

Küçük bir kasaba olan heidelberg yemyeşil ve ortasından kocaman bir nehir geçiyor.acıktık ve mcdonals yaptık.dikkatimizi yüksek bir tepe çekti e buraya gittik.kasaba ayakalarınızın altında ve harika bir manzara var.ulan bu manzara kaçmaz çekim yapalım dedik.bilaç foto sonrası ufuk kamera nerde?yok.olum kamera nerde ?yok:)
Haydiiiii.arabanın altını üstüne getirdik kamera yok.yav kamera ufugun arkadasından emanet zaten.daha da kötüsü bugüne kadar olan çekimlerimizin cdleride kameranın kabında.yapmaaaa abiiii.gittti bütün tur derken.hemen aklıma bi fikir geldi.fotograf makinesinde kameranın en son nerde ufugun dalında oldugunu tesopit ettik.müzede var çıkışta stadyum da yok.o ara ben tuvalete gitmiştim.ufuk kapıda sigara içerken sen tut kamerayı orada unut.napcazzz?hemen müzeden aldıgımız ve sakladıgımız giriş kartındaki telefonu aradım.yetkiliye kamerayı sordum yok dedi.giriş kapısında merdeivenlerde olabilir filan dedim.neyse biz hemen geliyoruz diyerek kapattık.kamera müzenin dışındaydı ve bulma ihtimalimiz her gcen saniye azalıyordu.atladık arabaya.ufugum kemerini bağla dediğimi hatırlıyorum.otobana çıktım ve Allah ne  verdiyse bastım.bi ara 235km yi gördük.bas ALLAH bas.45 dk sonra müzedeyiz ve içeri girdik. Bi baktık kameramız güvenlik bürosunda masada.ohhh.adam demezmi markası ne?ufuk ne markası?bilmiyorum…neyse ben canon dedim.adam değil Panasonic bu hoccakalın diyo:)deli olcam markasını bilmiyoruz kameramızın.ulan adam hiç bakmazmı?neyse dedik görüntülere bakın.görüntülerde hep mercedesler var biz yokuz:)sar geri sar geri kendimizi bulduk da kameramızı verdiler sagolsunalr.biri dışarda bulup güvenliğe vermiş.insanlığın Almanya da halen yaşadığına şahit olmak çok güzel bir duygu.
Birde o an şunu anladık ki:biz ALLAH ın sevdiği kullarız.18 gündür yaban ellerdeyiz ve işlerimiz inanımaz bir şekilde düzgün ilerliyor.çok şansıyız.bu sadece kamera için değil,bütün işlerimiz rast gidiyor.umarım sona bu şekilde ulaşabiliriz.yine Mercedes müzesinin önündeyiz:)birer sigara içtik.yolumuza devam ediyoruz.tabi saat 19.00 oldu bu arada.artık önümüzde şehir ve ülke kalmadı.hedefimiz gezimize başladğımız yer olan Frankfurt.bu arada paramız tamamen bitti.kredi kartlarından çekmeye başladık.frankfurt a 200 km yolumuz var.benzinimizi alarak yola koyulduk.artık dönmemek üzere stutgart tan ayrılıyoruz:)
Gece saat 11 oldu ve Frankfurt a 15 km kala bir petrole çektik arabamızı ve arabada son kez yattık.
07.08.2009 (19. gün-almanya-frankfurt)

FRANKFURT
Sabah saat 8 gibi uyandık.30 dk sonra Frankfurt merkezdeyiz.arabamızı merkez tren istasyonuna bıraktık ve hostele dogru yöneldik.kaisserstrasse deki ilk gece kaldıgımız Frankfurt hosteldeyiz.yani 20 gün sonra başladığımız yere geldik.vay be kendimi bi an Jules Verne sandım.jules Verne bile yabancı değildi artık bize doğdugu evi dahi görmüştük:)

Adambaşı 20 euro vererek ilyasın mekanına girdik.frankfurt hostel.kredi kartını kullandım ilk kez.hostelden ayrıldık biraz dolaştık ve internet kafede çekimlerimizi paylaştık kopyaladık.bugün son günümüz ve yarın sabah arabayı teslim edip akşam uçağa bineceğiz.şu an hostelin balkonunda ufugumla sigaralarımızı içerken birbirimize bakıp gülümsüyoruz.6 ay önce Ankara sır kafede harita üzerinde rota çizerken de aynı gülümseme vardı yüzlerimizde.
yaklaşık 5500 km yol,9 ülke ve 24 şehir gezmişiz.artık hayalimizin sonuna yaklaşmıştık.iki mutlu adam kocaman bir hayali daha gerçeğe dönüştürmüştü.
Akşam lobide biraz takıldıktan sonra ilk defa erken yatmaya karar verdik ve bu yorgunluğa daha fazla dayanamadı bedenlerimiz.erkenden yattık.

08.08.2009 (20. gün-almanya-frankfurt-istanbul-ankara)

FRANKFURT AM MAİN HAVALİMANI
Sabah 7 gibi uyandık hostelden ayrıldık.yavaş yavaş arabamıza doğru son kez ilerledik.benzinimizi aldıktan sonra Frankfurt am main havalimanına ulaştık.öncelikle arabamızı teslim ettik.19.000km de aldıgımız golf 24.500 km olmuştu.bir kere bile arıza vermeyen arabamız golf e huzurlarınızda çok teşekkür ederim ve tabiki en büyük yol arkadaşımız tom tom a.tomy tomtom a.bu alet yüzyılın icadı bence.
Arabamızı teslim ettikten sonra.akşama kadar takıldık havalimanında.valizlerimizi check in den geçiremedik.ufugun 20 kg oması gereken valizi 45 kg çıktı ve tekrar Frankfurt a döndük.bi kargo firmasına bir valizini verdik ve havalimanına tekrar döndük.
Eee işte avrupadan ayrılma vakti.anons yapılıyor ve saat 22.25 frankfurt –istanbul uçağına biniyoruz.eve dönüş yolculuğu başlıyor.
TÜRKİYE
İSTANBUL-ANKARA
Yol boyu uyuduk ve işte türkiyedeyiz,istanbuldayız vatanımızdayız.uçaktan inerken Ankara ya nasıl gideceğimi hesaplıyorum.ufuk istanbulda kalacak ama benim dönmem lazım.metroyu beklemeliyim.ordan terminal ordan Ankara.offf.neyse havalimanından tam çıkarken hayatımın en güzel süprizlerinden biriyle bu geziyi tamamlıyorum.karşımda sevgilim,annem ve babam….onları o kadar çok özlemişim ki..hepsine doyasıya sarıldım.bittom seni cok seviyorum.annem ve babam da üşenmeyip beni karşılamaya gelmişler.saolsunlar.ufugumla vedalaşıp,hep beraber bindik arabamıza ve sabah 8 gibi Ankara ya, güzel evime ulaştık.şükürler olsun sağsalim gezimizi tamamladık.






1 rüya, 2 adam, 1 araba,9 ülke,24 şehir,5500 km, cebimizde biriktirdiğimiz onlarca hikaye ve bu büyük hayali gerçekleştirmiş olmanın haklı gururu ve mutluluğu.
İntercar 1 gezisi bizler için çok ama çok büyük bir hayaldi.yaklaşık 1 yıl sonunda ise başarılı bir şekilde tamamlandı. ve torunlarımıza bile anlatabileceğimiz bir hikaye çıktı ortaya.işte bende gelecekte çocuklarıma ev veya araba bırakmaktansa böyle büyük bir hikaye bırakmayı tercih edenlerdenim.herşey yaşanır ve unutulur ama yazılan bir şey asla unutulmaz ve kaybolmaz.bizler Ankara nın demetevler semtinde oturan düşük gelirli iki komşu ailenin çocuklarıydık. O zamanlar böyle bir gezi bizlerin hayallerini bile süsleyemezdi.ama zaman her şeyi değiştiriyor.şükürler olsun ufugumla böyle bir hayali daha gerçege dönüştürdük.
Ufugum benim canım kardeşim.bu satırları yazarken sır kafede konuyu sana açtığımda:yaparız abi sıkma canını deyişin geliyor kulaklarıma:)bu yolda bana eşlik ettiğin için,hayatımda belki bir daha gidemeyeceğim yerlere benimle geldiğin için ve bütün gezi boyunca bana destek olduğun için sana çok teşekkur ederim.canım kardeşim paylaştığımız her şey için:iyi ki varsın iyi ki benim arkadaşımsın,iyi ki benim kardeşimsin.
Büyük yolculuklar büyük hayallerle başlar.bu yolculuğa başlamadan önce cebimde inancım,umutlarım ve en önemlisi hayallerim vardı.ve intercar gezisinden sonra dünyanın ne kadar küçük,hayallerin ne kadar gerçek ve umudun ne kadar iyi bişey olduğunu öğrendim.önümüze çıkan sorunlar,mesafeler,hayallerin büyüklüğü bizleri yıldırmadı.yaz tatilini evde oturup veya Antalya da otele tıkılmak yerine,keşfetmeyi,yeni yerler görmeyi,yeni kültürler tanımaya tercih ettik.çok yorulduk,kaybolduk,çaresiz kaldık ama pes etmedik.ve biz başardık.
umarım ileride birgün çocuklarım bu kitabı okur ve babalarının 27 yaşında büyük bir hayalini gerçekleştirmek için verdiği mücadeleye tanık olurlar.olmaz diye bir şey yok yeter ki iste.yolculuğumuz boyunca bize yardımcı olan herkese sonsuz teşekkürler.Dünya ne kadar büyük olabilir ki?
İki mutlu adam Avrupa’nın en güzel yerlerini gezdi,gördü.Gezerkende çok şey öğrendi hayata dair.ceplerinde birsürü hikaye biriktirdiler ve döndüklerinde asla eski metto ve ufuk olmadılar.avrupa yerine dünya haritası açıp,sürekli yeni keşifler yapmaya çalıştılar.başka kültürleri sorgulamak yerine onları anlamayı denediler.
Şu anda elinizde ; 27 yaşında bir adamın her şeyi göze alıp arkasına hiç bakmadan çıktığı ve intercar adının verdiği 20 günlük bir Avrupa macerası nın en güzel anlarını tutuyorsunuz.
Umarım sizlerde bizler gibi hayallerinizin peşinden ısrarla koşup,onları gerçeğe dönüştürürsünüz.
‘’Dünya bir kitap gibidir ve gezmeyenler onun sadece bir sayfasını okurlar.’’
St. Augustine.
Sevgiyle kalın…





Mart 2011 ANKARA / TÜRKİYE
metto